Televizyon tarihine araştırmacı gazetecilik kavramını oturtan ve o misyonun en önemli temsilcisi olan Uğur Dündar 40 yıldır sürdürdüğü gazetecilik maratonunu şimdi Star Haber’in başında, hem de en önde koşarak sürdürüyor. Ama gazetecilik her zaman teşekkürle karşılanan bir meslek değil. Gazeteciliğin karşılığı çoğu zaman da iftira olabiliyor. Biliyorsunuz… En son Ergenekon iddianamesine eşi ile ilgili asılsız ve ilgisiz bilgiler eklenince özellikle ailesi konusunda çok hassas olan Dündar ekrandan hem Ergenekon savcılarına, hem Adalat Bakanı Şahin’e hem de Başbakan Erdoğan’a sertlik dozu yüksek bir çağrıda bulundu. Ve Başbakan Erdoğan da Dündar’a yanıt verdi. Peki buraya nasıl gelindi? Dündar Başbakan’ın bu çıkışını nasıl karşıladı? Bundan sonraki süreçte nasıl bir yöntem izleyecek? İşte Uğur Dündar tüm bunları ve daha fazlasını Turktime için anlattı.
Turktime muhabirleri Nihan Sevdin ve Özge Atalay’ın röportajı…
TURKTIME: Türkiye’de araştırmacı gazeteciliğin duayeni olarak biliniyorsunuz. Bir bilen olarak bugün aynı araştırmacı gazeteciliğin hakkıyla yapıldığına inanıyor musunuz?
UĞUR DÜNDAR: Türkiye’de televizyonda araştırmacı gazeteciliği evrensel başarılı örnekleri ile kıyaslarsak eğer, bunu ilk gerçekleştiren program “Arena”dır. Biz Arena’yla uluslararası yarışmalara da girdik ve ayrıca televizyonculuk tarihimizde ilk kez iki büyük ödülü Türkiye’ye getirdik. Arkamda gördüğünüz gibi "The New-York Festivals" de "Finalist Award" ödülünü, ayrıca Washington’daki "Uluslararası Araştırmacı Gazetecilik Konsorsiyumu-ICIJ"den de organ mafyası haberlerimizle başarı ödülleri aldık. Bunlar uluslararası anlamda bizim televizyonculuk tarihimizdeki ilk büyük ödüllerimizdir. Yurt çapında da yaklaşık 2000 civarında ödülümüz, şükran plaketlerimiz var. Üstelik Türkiye’de soruşturmacı gazeteciliği televizyonda yapmak çok daha zordur. Çünkü, batıda gazeteciliğin bir belgeye, veriye ulaşması çok daha kolay. Çünkü, şeffaf bir toplum var. Kurumlar gazeteciye ve toplum adına görev yapan insanlara cevap vermek durumunda. Türkiye ise kapalı bir yönetim anlayışına sahip. Kurumlar ve siyasetçiler eleştiriye karşı hoşgörülü değil. Tam tersine eleştirenleri cezalandırmaktan yana ve kurumlar da adeta bir istiridye gibi kapısını çaldığınızda yüzünüze kapanan kurumlar. Ama televizyoncunun yaptığı haberi belgelemesi lazım. Belgeleme uzun sure gizli kamerayla mümkün oldu. Diyelim ki bir adam, binlerce insanı zehirleyecek bir gıda üretiyor. Sizin onu haberleştirebilmeniz için görüntülemeniz gerekir. Görüntülemek de ancak gizli kamerayla mümkün oluyor. Keza yolsuzlukların ortaya çıkartılmasında gizli kamera çok önemli bir enstrümandı.
TURKTIME: Gizli kamera yöntemi aynı zamanda başka bir tartışmanın da odağı oldu ve yasaklama gündeme geldi. Bunun araştırmacı gazeteciliğe etkisi ne yönde oldu?
UĞUR DÜNDAR: Evet… Zaman zaman gizli kamera, “yoz” diyebileceğimiz anlayışlarla da kullanıldı. Biz hiçbir zaman insanların özel hayatına gizli kamerayı yöneltmedik. Sadece, toplumun gerçekleri öğrenme hakkı adına ve ucunda toplumsal yarar olan haberlerde kullandık. Ama sonuçta, son zamanlarda dikkat ederseniz bazı önemli yolsuzluk dosyalarına mahkemeler hemen yayın yasağı getiriyorlar. Mesela Deniz Fenerinde olduğu gibi. Ben, o bağlamda gizli kamera kullanımının yasaklanmasının da benzer bir düşünceyle yapıldığına inanıyorum. Şu anda gizli kamera kullanılamıyor ve kullanılamadığı için de televizyoncular yolsuzlukları, rüşvet konularını belgeleyemiyor. Belgeleyemediği için de artık o tür programlar ilgi çekmez hale geldi.
“HERHANGİ BİR MALİ AHLAKSIZLIK OLSA BURADA ÇALIŞMAM!”
TURKTIME: Çalıştığınız medya grubunun vergi kaçırdığı iddia ediliyor. Siz ki, bütün meslek hayatınız boyunca kaçakçılık ve bu tür yanlış işlerle mücadele etmiş bir kişisiniz. Bu durum sizi nasıl etkiliyor?
UĞUR DÜNDAR: Ben bunun siyasi bir karar olduğuna inanıyorum. Ben herhangi bir mali ahlaksızlığın ufacık bir parçasını görsem burada çalışmam. Bu kurum güvenerek çalıştığım bir kurumdur ve patronu da vergi rekortmeni olmakla iftihar eden bir insandır. Ama siyasi nedenlerle siz eğer bir kuruluşu yok etmek isterseniz, özellikle gelişmekte olan ülkelerde ilk kullanacağınız güç kamusal güçtür, devlet kurumlarıdır. Beş tane müfettişi görevlendirirsiniz, o müfettişler eğer bulmak niyeti ile gelmişlerse mutlaka bir şey bulurlar. Sonuçta burada önemli olan yargının vereceği karardır.
TURKTIME: Medya son zamanlarda fazla sorgulanıyor. Neden?
UĞUR DÜNDAR: Bence medyanın Türkiye’de olup bitenleri sorgulamasından hoşnut olmayan, siyasetçilerin ortaya attığı sanal bir gündemdir. Size şunu söyleyebilirim. Gelmiş geçmiş birçok iktidar benden hoşlanmadı. Hatta beni yok etmek istediler. Fiziksel anlamda da yok etmek istediler. Susurluk çetesinden Ayan Çarkın geldi, stüdyoda karşıma oturdu ve benim ölüm kararımın nasıl verildiğini; ancak Abdullah Çatlı’nın “Uğur Dündar ülkesini seven insandır, dürüst adamdır, bizim onunla ne gibi bir hesabımız olabilir?” diyerek benim adımı ölüm listesinden nasıl çıkardığını kendisi anlattı. Ayrıca, benim çalıştığım müessesenin sahibine, Tansu Çiller’in “Bu arkadaşı atın demiyoruz ama yaptığı işleri kontrol edin, biz de size 500 milyon dolarlık promosyonu yaptıralım” dediğini Aydın Bey açıkladı. Bunun gibi iş yapamaz hale getirmek, işten attırmak, atıldıkları takdirde de bir daha bir başka patronun bize iş vermesinin önüne geçmek için inanılmaz baskılar yaşadık. Mesut Yılmaz döneminde Fenerbahçe Klübü’ndeki yöneticilik görevimden bile bir şekilde vazgeçmem ya da oradan atılmam konusunda inanılmaz baskılar yapıldı. Ondan sonra Ak Parti iktidarı ile şu son dönemde yaşadıklarımı biliyorsunuz. Namusumuza dil uzatmaya, iftiraya kadar götürdüler işi. Melih Gökçek’in “Onlara dünyayı dar edeceğim!” şeklindeki tehdidinin de herhalde farkındasınız. Soruşturmacı gazeteci iktidarlar tarafından sevilmeyen bir insandır, ama halk tarafından çok sevilir.
TURKTIME: Hazır siz de konuyu açmışken, yakın zamanda başbakanla bir polemiğiniz oldu. Bir başbakanla, bir gazetecinin bu derece tartışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tartışmaya eşinizin tepkisi ne oldu?
UĞUR DÜNDAR: Çok yanlış ve üzücü bir durum. Ben, bir başbakanın, hele ki arkasında yüzde 47’lik - geçen dönemi kastediyorum- destek olan bir başbakanın eleştiriye karşı son derece hoşgörülü olması gerektiğine inanıyorum. Eğer eleştiriye karşı hoşgörülü olursa, gazetecilerin özgürce eleştiri yapmasını, kalem oynatmasını sağlayan bir başbakan olmanın gururunu ve kıvancını yaşayabileceğine inanıyorum. Bunu kendisine de söyledim. Dedim ki: “Sayın başbakan, diyelim bir yazar arkadaşımızın kalemi kırılmak isteniyor. Siz uzanacaksınız ve arkadaşımızın elinden kalemini almak isteyenin elini tutacaksınız, ‘ Bırak benim dönemimde yazsın’ diyeceksiniz ve siz de tarihe böyle geçeceksiniz!” Bundan daha güzel bir anılma vesilesi olabilir mi? Sonra şunu da söyledim: “Sayın başbakan, bu ülkede kızıp ağzına geleni söylemeye hakkı bulunmayan bir kişi varsa o da sizsiniz.
TURKTIME: Sayın Başbakan sizi hayal kırıklığına uğrattı mı?
UĞUR DÜNDAR: Evet... Mesela, Ergenekon iddianamesinde eşimle ilgili astı astarı olmayan bilgilere yer verildi. Güya benim eşim yurtdışına çıkıyormuş, uzun süre kalıyormuş, Brezilya’ya sık sık gidiyormuş. Tabii ki çıkabilir yurtdışına tek başına. Bunda bir şey yok. Ancak benim eşim tek başına asla gitmedi. Ama gitse ne olur yani? İddianameye alınan bu bölümler Çiller'in özellikle kendileri ile uğraşan daha doğrusu kendilerinin yaptıkları yolsuzluklarla ilgili iddiaların peşine düşen gazetecileri susturabilmek, bezdirebilmek için çıkarttıkları bir paçavra gazetede yer verdikleri iddialar. Gerçi ben ona gazete bile demiyorum, paçavraydı. O dönemde de o gazeteyei böyle imalar yüzünden mahkum ettirmiştim. Şimdi; Ergenekon’un en son iddianamesinde, ben ne sanığım ne de tanığım, uzaktan yakından ilgim yok. Dolayısıyla bu iftiraların ilgisiz bir şekilde iddianameye taşınmasına tepki gösterdim.
TURKTIME: Tepkiniz çok sert bulundu ama…
UĞUR DÜNDAR: Herkes gösterir bu tepkiyi ve göstermekte de sonuna kadar haklıdır. Ama o tepkiyi gösterirken kimseye hakaret etmedim, kişilik hakları ile oynamadım, kimseye saldırmadım. Herkesin vicdanına seslendim. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, çok büyük bir olgunlukla karşıladı ve dedi ki: “Sayın Dündar’ın hassasiyetini anlıyorum”. Ama sayın Başbakan tam tersi. Oysa Başbakan kendi ailesine yönelik, aile bireylerine yönelik çok hassas. Özel hayatlarının mahremiyetine ve dokunulmazlığına katılıyorum ama dünyanın her tarafında ülkenin başbakanının aile üyelerinin bir ticari faaliyeti söz konusu ise bu bir haberdir. Bunu yapanlara bile “Benim mahremiyetime giriyorsunuz, benim aile hayatımla oynuyorsunuz!” diyerek ağzına geleni söylüyor. Aynı başbakan bizim ailemizin namusuna bir dil uzatma söz konusu olduğunda çifte standart uyguluyor. Bunun haksızlık olduğunu söyledim ve her yerde söylüyorum. Savcılar ve Hakimler Yüksek Kurulu’na suç duyurusunda bulundum. Ben kimseyi suçlamak istemiyorum ama sonuçta güvendiğimiz ve güveneceğimiz tek kurum yargıdır.
“AİLEM İÇİN ASOSYAL BİR HAYAT YAŞIYORUM!”
TURKTIME: Medya “özel hayat” kavramına ne derece saygılı? Haber ve özel hayat hangi çizgide birbirinden ayrılır?
UĞUR DÜNDAR: Medya son dönemlerde insanların özel hayatına girme konusunda gerçekten özenli. Ama eğer dediğim gibi siz bir kamusal figür haline gelmişseniz, tabii ki bütün hayatınız bir şekilde toplum tarafından merak ve takip edilecektir. Etik yaklaşımlar içinde kalmak koşuluyla o haberlerin yapılmasında hiç kimse de bir sakınca görmüyor. Ama yeter ki etik koşullar içerisinde kalınsın.
TURKTIME: Hiç hayatınızdan ödün vermek zorunda kalıyor musunuz? Hayatınıza herhangi bir kısıtlama getiriyor musunuz?
UĞUR DÜNDAR: Hayır. Benim zaten çok yalın bir hayatım var. İşim evim, evim işim, ailem çocuklarım... Başka seçeneği olan bir insan değilim. Mesela bizim aile fotoğrafımızı kokteyllerde falan göremezsiniz. Biz klasik bir Türk ailesiyiz. Zaten vaktimin büyük çoğunluğunu işim aldığı için, işimi bitirir bitirmez hiçbir yere gitmiyorum, belki arkadaşlarımı kırma pahasına. Belki “asosyal” diyebileceğiniz yaşam biçimini benimsemiş olarak doğruca evime koşuyorum ve çocuklarıma zaman ayırıyorum. Ama bizim de arkadaşlarımız ve oldukça geniş bir ailemiz var. Pazar günleri toplanıyoruz, uzun yemekler yiyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz. Ben suratı asık gezen bir insan değilim. Özel hayatımda da hakikaten çocuksu coşkularla dolu, neşeli, esprili bir insanım. Arkadaşlarımla şakalaşmayı çok severim.
“BAŞBAKAN HERKESİ MEMUR GİBİ GÖRDÜĞÜ İÇİN O SÖZÜ SÖYLEDİ!”
TURKTIME: Son zamanlarda Melih Gökçek ile girdiğiniz polemik nedeniyle sizin için bazı çevrelerde M.Gökçek’in yeni Emin Çölaşan’ı diyorlar. Bu yakıştırmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
UĞUR DÜNDAR: Benim Melih Gökçek ile, herhangi bir insanla da sorunum olamaz. Kimseyle polemiğe girmiyorum. M.Gökçek sadece Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığımız o açık oturumda agresif, kural tanımaz ve başkasını konuşturmaz tavrı yüzünden son derece antipatik konuma düştü. Belki de haklıydı konuşmalarında, bilemiyorum. Eğer sükunetle dinlemiş ve yeri geldiğinde cevaplandırmış olsaydı soruları, haklı da çıkabilirdi o açık oturumdan. Ama ben vicdanen şuna inanıyorum. Benim yöneteceğim bir açık oturumda adaletsizliğin A’sı olamaz. Emin Çölaşan gibi dürüst, değerli, bir arkadaşla eş değer tutulmam benim için bir onurdur. Ayrıca, Emin’in şu an yazamıyor olması, bizim gruptan ayrılmasıyla M.Gökçek’in hiçbir alakası yoktur. Emin bugün yazamaz ama, o kalem çok daha M.Gökçek’i şaşırtacak işler çıkarabilir. O zaman ne olduğunu anlar. Emin ile şu an aynı çatı altında değiliz ama ben yaşadığım sürece Emin benim dostum olarak kalacak. Çünkü Emin çok dürüst bir insandır.
TURKTIME: Başbakan Erdoğan size “O memuriyetini yerine getiriyor” diye bir gönderme yaptınız. Bu açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
UĞUR DÜNDAR: Başbakan herkesi memur gibi gördüğü için belki bizi de o kapsamda değerlendirebileceğini zannediyor. Ben yaklaşık bir yıldır buradayım. 1 gün bile Aydın Bey, telefon açıp, “Bu akşam bültende ne var? Ne yayınlayacaksınız?” diye sormamıştır. Onun damadı da sormamıştır ki; damadı da şuanda yayın grubunun aktif olarak yöneticisidir. Arzuhan Hanım, benim daha önce Kanal D’de yöneticimdi. Bir günden bir güne gelip de “Arena’da ne var Uğur Bey?” ya da yaptığımız için ne olduğunu sorma gereksinimi duymamıştır. Müdahalenin M’si yoktur. Ben toplumun gerçeklerini öğrenme hakkına hizmete memurum. Zaten bu memuriyet görevimi eksik yerine getirdiğimi anlasam bir dakika bile durmam. Bizim bağlı olduğumuz tek güç var. Halkın gerçekleri öğrenme hakkı... Buna hizmet ediyor ve hizmet ediyorken de her türlü güçlüğü göğüslüyoruz, ölüm tehlikeleri ile dans ediyoruz.
“BAŞBAKANA KIRGINLIĞIM HABERE YANSIMAZ, AMA ARTIK ONU ARAMAM!”
TURKTIME: Mesela şuan ne hissediyorsunuz? Sayın başbakanla aynı ortama girseniz ne olur? Aramayı düşünüyor musunuz?
UĞUR DÜNDAR: Bir defa aramak gibi bir duygu içimden gelmiyor. Artık aramam sayın başbakanı. İnsan olarak kırıldım ama kırgınlığım asla habere yansımaz. Tabi ben konuşurum, ülkemizin Başbakanı, sadece AKP’lilerin başbakanı değil, vatandaşın, benim de başbakanım. Dolayısıyla ben öyle bakıyorum. Asıl aramda kırgınlık ya da tartışma geçen insanlarla ilgili bir haber gelmişse gündeme, bunun hazırlanmasına daha çok önem gösteriyorum ve o kişinin savunmasını sonuna kadar ekrana yansıtmaya gayret ediyorum. Ben hayatımda kimseye kin, nefret, öfke gibi duygulara yer vermedim. O bakımdan hakikaten kendimi sinirleri çekilmiş bir et gibi rahat hissediyorum. Bugün sayın Başbakan dese ki “Uğur bey yönetsin, Deniz Baykal’la karşı karşıya gelelim” o da bilir ki ben o açık oturumu en adil bir biçimde yöneteceğim. Ben onun benim dürüstlüğüm konusunda asla farklı bir düşünceye sahip olmadığını biliyorum. Ama siyaset onu böyle konuşturuyor. Keşke siyasetin o kurallarını çok fazla yerine getirmemiş olsa. Benim kalbimin temizliğini sayın Başbakan çok iyi biliyor. Ondan benim hiç kuşkum yok. Bakalım, bir gün karşılaşacağız herhalde.
TURKTIME: Sizin yaptığınız haberlerden rahatsız olanlar sadece bugün değil, yıllardır benzer durumlar söz konusu. Hiç böyle bir karşılaşmanız oldu mu? Tepkileri ne oldu?
UĞUR DÜNDAR: Bir gün ekonomide uçuyorum, hostes beni aldı Uğur bey önde boş yer var dedi, business sınıfına aldı. Tam ortada oturuyorum, sağda iki koltuk, solda iki koltuk yanım boş. Sağda oturanlar benim Arena’da hakkında haber yaptığım insanlar, solumda oturanlar keza öyle. Şimdi ben merak ediyorum uçaktan inerken ne olacak diye. Uçak yanaştı, kapılar açıldı. Kalktık, sağdakiler merhaba Uğur Bey dediler ellerini uzattılar, hiç üzerlerinde bana karşı bir kin, öfke nefret, “Ah işte şunu bir görsek de bir şeyler söylesek!” gibi izlenim yok. Soldakiler “Ooo! Uğur bey Ankara’ya geldiniz demek, hoşgeldiniz!” diyerek elimi sıktılar. Onlar da biliyorlar ki ben bu işi sadece haber değeri taşıdığı ve toplumun o haberin yayınlanmasından yarar sağlayacağını bildiğim için yapıyorum. Sonuçta onlarla benim alıp veremediğim hiçbir mesele yok. Olmamalı zaten, yaparım haberimi unutur giderim. Yani o kadar rahatım ki şuraya yatak resmi yaparım, üzerine geçerim mışıl mışıl uyurum. Vicdanım o kadar rahat. Ama Başbakan'ın bu şekilde tavrı beni mağdur konumuna düşürdü. Ve toplumdan da inanılmaz bir destek geldi. Facebookta site açmışlar. Uğur Dündar yalnız değilsin diye. Binlerce üyesi var. Dün 11.000 idi.
TURKTIME: Birçok gazeteci oyunu açıkladı, şuraya verdim, şuraya vereceğim diye. Siz kime verdiniz oyunuzu?
UĞUR DÜNDAR: Doğru olmaz. O benimle sandık arasındaki bir mesele orada biter. Hakikaten hiçbir zaman olaylara bir siyaset gözlüğü ile yada siyasal bir açıdan bakmadım. Çünkü olayın ideolojisi olmaz. Olay çıplak bir gerçektir ve bizim görevimiz o olayı yansıtmaktır. Hele ki televizyonda olayın ta kendisi olmak durumundasınız.
“DÜNDAR’DAN GENÇ GAZETECİLERE ABİ TAVSİYESİ…”
TURKTIME: Medyada gençlerin önü kapanıyor diye bir iddia var. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
UĞUR DÜNDAR: Bir ejderha düşünün. Sürekli olarak besleniyor ve beslendiği zaman da ağzından alev püskürtüyor. Beslenmediği zaman o gücü kayboluyor, alevler kesiliyor. Şimdi televizyon bir güç olarak düşündüğünüzde böyle bir şey. Siz onu güç olarak değerlendirebilirsiniz, o da gücünü sürdürür. Ama onun ihtiyacını sağlayamazsanız, yani program ve haberi sağlayamazsanız, son aleviyle patrona üfler ve o aleviyle patronu batırır. Şimdi ben televizyonu böyle düşünüyorum. O yüzden bitmez tükenmez bir gereksinim içinde televizyon dünyası. Yaratıcı malzeme ve insan gereksinimi. Ne kadar her yer kapılmış dense de yaratıcı insan aradan kendisini bir boşluk yakalayabilir, oksijen penceresi yakalayabilir, yeter ki o yaratıcı gücü kendinde hissetsin. Ben gençlere her zaman şunu söylüyorum. Bilgelik bana göre değil, ben hiç sevmem. Bakın çocuklar biz çok gördük geçirdik, biz şunları biliriz, bunlar boş laflar ve hiç de çekilmez laflar ve kimse de dinlemez bu lafları. Sadece şunu söylüyorum; bir genç önünde bir hayat engeli var, çıta. Bakıyor görüyor ki enerjisiyle, birikimiyle, atletik yapısıyla, aklıyla o çıtayı aşabilir ama ya aşamazsam ya ters düşersem falan gibi korkular içerisinde aşmak yerine olduğu yerde yaşamayı tercih ediyor. Bana göre bu onurlu insanın yapacağı bir şey değildir. O çıtayı aşacaksınız hatta daha da yükselteceksiniz. Bir genç için aşılmayacak hiçbir çıta yoktur. O yüzden moralinizi bozmayın zor ama aşılmaz değil.
DÜNDAR KİMİ DİNLİYOR? NE OKUYOR? NE İZLİYOR?
TURKTIME: En son hangi filme gittiniz, hangi kitapları okudunuz?
UĞUR DÜNDAR: En son “The slippers” diye çok hoş bir film seyrettim. Üç çocuğun pisi pisine cezaevine girişleri ve o cezaevinde başlarına gelenlerden sonra inanılmaz bir trajik öyküye dönüşmesi ve masum çocukların birer azılı suçlu olarak hayatlarının nasıl kararıp gittiğini genelde cezaevinin tüm pisliklerini, iğrençliklerini anlatan gözyaşları içinde seyrettiğim bir filmdi. Valla o kadar çok kitap okuyorum ki hangi birini söyleyeyim? Çankaya’yı okuyorum tekrar şimdi. Ben genelde “soft and easy” diye tabir edilir ya pop müzikte onları tercih ediyorum çünkü çok yoruluyoruz. Mesela geçenlerde Cennet Adası diye bir yerde bekçilik yapacak insanlarla ilgili bir haber yaptık altına da “What a wonderful world” şarkısını koyduk. Şimdi o beni o kadar mutlu etti ki arkadaşlara bizim jenerik müziğini atın atlarımız o müziğin üzerinde gezsin dedim. Bir taraftan da söylemeye başladım ben. Benim favori şarkıcılarım vardır, jazz da severim ben. Frank Sinatra, Andy Williams, Tony Bennet vardır. Ben hala kendi gençlik yıllarımın dinledikçe rahatlatana ve hayallere götüren hislerini severim. Çocuklarım da biraz maalesef diyeceğim, onlara göre çok “old fashioned” bunlar ama ben klasiklerin hiçbir zaman modasının geçmeyeceğini düşünüyorum. Bu sesler ve altın şarkılar, insanlık yaşadıkça bu şarkılar da dinlenecek bana göre. Beni bu dünyanın bütün olumsuzluklarından, kaygılarından, anlamsız mücadelelerinden falan sıyırıp kendi hayal dünyama, çocukluğuma götürüyor, o çocukluğumun güzel kent ve doğasında özlediğim yaşama götürüyor. Sait Faik klasiklerini okuyorum tekrar, bütün öykülerini. Bana göre Sait Faik eğer Amerika’da doğup büyümüş olsaydı mutlaka nobel kazanabilecek bir yazar olurdu. Türksanat müziğini, mesela bir Gönül Yazar’ı çok severim. Emel Sayın’ın Türkçesini çok severim. Sözcükleri pırıl pırıl telaffuz ediyor, Gönül Yazar da öyle. Yaşar Özeri’n sesi müthiştir. Türk popundan sevdiklerim arasından, kırılırlar diye bir ayrım yapmak istemiyorum. Ajda Pekkan hakikaten övünülmesi gereken sanatçılardan biridir. Hayatını sanatına adamış bir kadındır. Onun uğrunda çocuğu da olmadı kadının. Çok büyük bir özveri bu... Şimdi Hadise pırıltılı bir genç olarak gözüme çarpıyor. Empati sağlıyor. Zaten televizyondan bu izlenimi alıyorsanız öyledir. İnsanın aklından geçenleri okuyacak bir alet belki insanlık tarihi boyunca olmayacak ama ona en yakın araç televizyondur.
TURKTIME: En sevdiğiniz oyuncağınız nedir? Sizde bıraktığı bir etki var mıdır?
UĞUR DÜNDAR: Benim ilk aldığım “Marshall Yardımı” dedikleri Amerikan yardımıyla gelen bir oyuncaktı. Sarı tenekelerde graver peynirler, süt tozları ve oyuncaklar gelmişti. Oyuncaklar da sayılı o yüzden sınıfın en çalışkan öğrencilerine verilmişti. Ben de o sırada ilkokul 3,4 ya da 5. sınıftayım bana sarı, kapıları açılmayan sadece ön tekerlekleri dönen ama mis gibi kokan bir otomobil vermişlerdi. Yastığımın altına koymuştum ve ben o otomobilin kokusunu hala hissediyorum. Çocukların oyuncakları ve o oyuncaklarla gönüllerince oynayabilmeleri çok önemli. Oyuncak çocuk için çok önemli, ama ben babamla bana aldığı oyuncaklardan çok anılarımızı canlandırıyorum aklımda. Onlar daha anlamlı...Önemli olan güzel zamanlar...
“ÇETİN ALTAN YAKA PAÇA DIŞARI ATILDI!”
TURKTIME: Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
UĞUR DÜNDAR: Florya’da yıl 1959, 27 Mayıs askeri harekatı yapılmamış, babam boşkomiser Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün korumasında. Orada bir plaj vardır. Büyük plajda deniz o kadar temizdi ki neredeyse açıp kitap okurduk suda. O kadar tertemiz bir suyu vardı. Karakolun üstünde de bir teras gazinosu akşamları da Türkiye’nin en büyük jazz orkestrası orada çalıyor. 30 enstrüman falan amfitiyatro şeklinde diziliyorlar ve çalıyorlar. Güney Amerikalı turist bir kadınla cumhurbaşkanının yaverlerinden hava yüzbaşı bir dans ettiler bir rumba yaptılar orada, o orkestranın müziğinde, yaz gecesi şıkır şıkır yıldızlı bir gece, film karesi gibi. Büyüleyici bir tablo, o kadar süper bir dans gösterisi... Aradan yıllar geçti 5-6 yıl önce Çetin Altan’ın bir yazısnı okuyorum. Yer aynı yer, orda bir et lokantası var şimdi. Çetin Altan Gökçeada’ya gidiyor, beğenmiyor, mutsuz oluyor, birtakım aksilikler nedeniyle hiç yastığa başını koymadan direksiyon sallıyor, ve Florya’ya, oradaki et lokantasına geliyorlar, eşi veya bir bayan arkadaşı yemek yemeye geliyorlar. Yemek sırasında da iki kadeh atıyor mu Çetin abi bilmiyorum, dans etmek geçiyor içlerinden, kalkıyorlar. Dans eder gibi yaparken garsonlar yaka paça bunları dışarı atıyor. Aynı yer... İşte bizim çocukluğumuzun İstanbul’u ile bugün... Çetin Altan gibi büyük bir yazarı tanımamalarına mı bir şey diyeceksiniz, hadi tanımadınız iki yaşı başı almış insan hafif danseder gibi yapıyorsa bundan gocunacak, buna kızılacak ne olabilir? Hele yaka paça onları dışarı atmak ne kadar ayıp? Değişimin nasıl olduğunu anlatıyor... Bizim gençliğimizin İstanbul’u bu yaşlılık nostaljisi değil, ama çok güzel bir İstanbul’da yaşadık. İstanbul yağmalanmamıştı.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...