25 Nisan 2008
TURKTIME: Uzun süre yazılı basında çalıştınız. İnternete karar vermenizi tetikleyen ana etken, olay neydi? Neden sonra bu alana soyundunuz?
HADİ ÖZIŞIK: Beni internet gazeteciliğine işsizlik itti. Öncü’den ayrıldıktan sonra bir süre Sağduyu Gazetesi’nde çalıştım ve orası da kapanınca işsiz kaldım. O zamanlar ben internetten hiç anlamıyordum. Bir bilgisayar aldım, kitap yazmayı tasarladım. Bilgisayarı alınca internete de girmeye başladım. Radikal Gazetesi’nin sitesinde chat yapıyorduk. Orada Radikal’in teknoloji yazarı Serdar Kuzuloğlu ile tanıştım. O bana internetle ilgili bilgi verirken ben anlayana kadar çıldırıyordu. Bir ICQ yüklemeyi anlatmak için bile 1,5 saat uğraşıyordu. Bu arada kitabımı bitirmiştim, İstanbul’a gittim. Ben bu kitabımın sitesini yapayım dedim. Sayfayı front-page ile yaptım ama tren gibi uzayan bir sayfa. Yine bir gün chat yaparken ben sayfamın linkini övünerek anlatıyorum. Birisi; “böyle sayfa mı olur, ben sana bir sayfa yapayım” dedi ve 16 yaşında bir çocuk gelip bana işin püf noktalarını anlattı. Sonraki dönemde ben gazeteciliği tamamen bırakma aşamasına geldim. İş yok çünkü. İnternet ortamında bir şeyler yapmak istiyorum. Diğer taraftan ise internetten gazetecilik yapabilir miyim diye düşünmeye başladım. İlk aklıma gelen Günaydın Gazetesi’nin sitesini alabilir miyim oldu. Arkadaşlarıma anlattım ama o dönemde internetle bu iş olabileceğini düşünmedikleri için bana inanmadılar. Ancak ben o yola girdim. Ve sürekli haber atarak kendimizi tatmin etmeye başladık. Bol bol alkış aldık.
TURKTIME: Ciddi olarak ilk ne zaman fark edildiniz?
HADİ ÖZIŞIK: Bizde yazı yazan Ertan Uygun ağabeyimiz vardı. Vural Savaş Ceviz Kabuğu’na çok önemli açıklamalar yapacaktı. Antalya’da bir otelde kalırken Vural bey Antalya’da içki içerken Ceviz Kabuğu’na anlatacağı her şeyi Ertan abiye anlatıyor. Ve o açıklamaları biz yayınladık. Bütün gazetelere, televizyonlara konu olduk. Ancak ondan sonra çöktük. Çünkü okuyucuya cevap veremedik.
İNTERNETHABER’İ KURTARAN 12 BİN DOLARIN SIRRI…
TURKTIME: Başladığınız yer ile bugünkü seviyenizi karşılaştırırsanız, nereden nereye geldiniz?
HADİ ÖZIŞIK: Kardeşimle beraber evdeki bilgisayarlarımızı aldık, eşyalı bir büro tuttuk ve devam ettik. Cebimizde 350 dolar vardı. Bu 350 dolar bize daha sonra çok pahalıya mal oldu. Çok fazla sıkıntı yaşadık ama ben inanmıştım ve vazgeçmiyordum. İnancımı hiç yitirmedim. Mücadele ettim, her gün annemle babamın hayır duasını aldım. Ama bir noktadan sonra baş edemeyince kapatmaya karar verdik. Borçlar had safhadayken kendi ekmeklerinin mücadelesine devam etsinler diye kardeşlerimi de gönderip “hoşça kalın dostlar” diye bir yazı yazdım. O süreçten sonra bizim için her şey tersyüz oldu. Bir mail geldi bana; “Sen kapatamazsın. Buraya bizi alıştırdın.” diye. Ben de durumu anlatarak kapatmak zorunda olduğumu söyledim. Bana yazan kişi “Yarın sabah ofisinizde olun, sizinle çalışma yapacak arkadaş gelecek” dedi. Ben dalga geçiyor sandım. Ancak sabah büroya gelince bir kişinin elinde bir kese kâğıdı vardı. Onu verdi ve “Bu işi kurtarmanız için 12 bin doları getirdim” dedi.
TURKTIME: Kimdi parayı gönderen?
HADİ ÖZIŞIK: Atasay’ın patronu Cihan Kamer.
TURKTIME: Neden veriyor peki durduk yerde?
HADİ ÖZIŞIK: Biz sizi takip ediyoruz, bu parayı alın ve siteyi kapatmayın. Ayrıca size iki yıl da destek vereceğiz dedi.
TURKTIME: Bir okur böyle bir şeyi niye yapsın ki?
HADİ ÖZIŞIK: Biz de o zaman keşfettik. Mesela mutlaka Turktime’ın de benzer hastaları vardır. Bizim de hastalarımız varmış. Biz orada 12 bin doları aldık ve iki yıllık da reklâm bağlantısı yaptık, ayda 2 bin dolar. Ve borçları kapatıp işe tekrar başladık. Bir de hep iyi insanlar karşımıza çıktı. 8 ay geçtikten sonra Cihan beyi arayarak reklâmı keselim dedim.
TURKTIME: Neden?
HADİ ÖZIŞIK: Çünkü bu hazır para bizi tembelleştiriyordu. Ve biz Atasay’a teşekkür edip yolumuza devam ettik.
TURKTIME: Atasay’a teşekkürünüz hala devam ediyor mu?
HADİ ÖZIŞIK: Her fırsatta…
TURKTIME: Daha sonra da reklâm verdi Atasay size değil mi?
HADİ ÖZIŞIK: Bize özel reklâm vermedi. Diğer sitelere verirken bize de verdi. Ama Cihan beyle ben hiç para konuşmam, ajanstan ne gelirse odur.
TURKTIME: Bu teşekkürün hala devam etmesi Cihan beyin yada Atasay’ın aleyhinde bir haber yapmanıza engel mi?
HADİ ÖZIŞIK: Atasay’la diğer firmalar arasında bir fark yok benim için. Turkcell de benim müşterim Atasay da. Eğer olumsuz bir haber görürsem yaparım…
TURKTIME: Yaptınız mı bu güne kadar?
HADİ ÖZIŞIK: Hayır yapmadım. Hırsızlık ederse, vatana ihanet ederse, namussuzluk yaparsa, devleti hortumlarsa gözünün yaşına bakmam. Ama “Başbakan’ın yanında” gibi zorlama gazlara da gelmem.
TURKTIME: Şu an ne kadar mal varlığınız var?
HADİ ÖZIŞIK: Üzerimde iki tane evim var. İkisini de krediyle aldım. Birisinin borcu hala devam ediyor. Şirketin üzerine bir tane arabamız var. Ama İnternethaber gibi bir hazine elimdeyse ben ciddi zenginim.
MEHMET AĞAR BENİ CEZALANDIRDI…
TURKTIME: Yükselişinizi anlatırken “Hep doğru insanlar karşıma çıktı” dediniz. Ama sizin de özellikle siyasetçilerle olan ilişkileriniz kastedilerek sizin de “doğru” insanların karşısına çıktığınız ve bu ilişkileri reklâma çevirdiğiniz ettiğiniz konuşuluyor… Mesela Soylu yada Ağar…
HADİ ÖZIŞIK: Bakın… Süleyman Soylu ile olan ilişkimden dolayı benim şirketimin kasasına bir liralık reklâm geliri girmemiş. Ben işsizlik dönemimde 3 ay Soylu’nun danışmanlığını yaptım. Onun dışında Soylu ile ilgili hiçbir şekilde parasal ilişkim olmadı. Benim en sıkıntılı günümde bana kapısını açmış, sıkılarak benden belediye başkan adayı olduğunu ve kampanyasında ona destek olmamı istedi. O zaman profesyonel olarak maaşımı aldım. Ağar meselesine gelince; DYP döneminde Hadi Özışık’a değil, İnternethaber’e çok ciddi manada reklâmlar geldi. Çünkü İnternethaber şu anda Türkiye’nin sayılı sitelerinden birisidir.
TURKTIME: Bu reklâmlar yayın politikanızı nasıl etkiledi? DYP’nin aleyhine yayın yaptınız mı o dönemde?
HADİ ÖZIŞIK: Zaten asıl bakılması gereken de bu. Arşivler orada. Bende tepede reklâmlar dönerken aşağıda şakır şakır sayısız haber çıktı. Hatta Mehmet Ağar beni yayınlarımdan dolayı cezalandırdı. Reklâm cezası verdi bana. 10 kuruş göndermesi gerekirken 5 kuruş gönderdi.
TURKTIME: Ağar’ın sizi cezalandırmasına tepkiniz ne oldu? Muhalif yayınlarınız hızlandırdınız mı?
HADİ ÖZIŞIK: Hiçbir şey yapmadım. Yayınlar değişmedi. Bakın, ben böyle şeyleri görmem. Seçimlere iki gün kala siteye girdim baktım ki bir reklâm var. Şok oldum. Bir anket reklâm halinde verilmiş, DP yüzde 14. Reklâm ajansımı aradım bu ne dedim. Reklâm dedi. 1 günlüğüne 1000 dolar vermişler. Hemen çıkarın dedim. Müşteri Başkent Araştırma Şirketi. Bu araştırma şirketinin DP’ye çalıştığını biliyorum. “Müşteriye ne cevap vereceğiz?” dediler. “Hadi Özışık bu tür reklâmlara izin vermiyor deyin” dedim. Israr ediyoruz demişler. “O zaman, bir günlüğüne 25 bin dolar talep ediyoruz” dedim. Ve bu insanlar bir günlüğüne 25 bin dolara evet dediler. Ben reklâmcıma “Bu bir oyun, oyuna karşı oyun oynuyoruz haberiniz olsun” dedim. Oyun olduğunu gördüğüm için hemen parayı peşin vermeye var mısınız dedim. Kaçtılar. Ve ben o reklâmı yayınlamadım.
ÖZIŞIK NEDEN HEDEFTEKİ İSİM?
TURKTIME: Ama aldığınız reklamlar hep spekülasyon konusu oluyor…
HADİ ÖZIŞIK: Ben artık bir ticaret adamıyım. Yaklaşık 15 eleman çalıştırıyorum. Ben reklâm almasam bu insanları nasıl geçindireceğim? Reklâmdan başka gelir kaynağım var mı? Kim reklâm almıyor? Bir tanıtım yapılacaksa gerekirse ihaleye de girerim. Dünyanın neresinde görülmüş sen reklâm alıyorsun diye aleyhinde dedikodu yapılması?
TURKTIME: Neden bu kadar çok dedikodu çıkıyor aleyhinize?
HADİ ÖZIŞIK: Çünkü büyüyoruz. Bakın, internet medyasının temsil hakkını vermiyorlar. Neden cumhurbaşkanlığı köşküne gidemiyoruz? Başbakan’ın uçağına binemiyoruz? Çünkü büyümeye başlayan herkese engel olmaya çalışıyorlar. Benimle ilgili her şeyi söyleyeceklerdir, söylüyorlar da. Gitmiş birisi benim ilkokul mezunu bile olmadığımı, çaycı olduğumu falan yazmış. Çaycılık yapmış olsam bile ayıp mı bu?
TURKTIME: Ayıp değil tabii ki ama yine de açıklık getirmek bakımından, yaptınız mı?
HADİ ÖZIŞIK: Ben çaycılık, ayakkabı boyacılığı yaptım, kahvelerde, inşaatta çalıştım. Ama bir taraftan da okuyordum. Babam emekli imam, beni okutmak için durumu çok müsait değildi. Onun için üniversiteyi okuyamadım. Ben liseyi okuduğum zaman da çok başarılı bir öğrenciydim. Lise 2’deyken yerel gazetelerde yazı yazmaya başladım. Bugün de olsa ekmeğim için gazete de dağıtırım, çaycılık da yaparım. Beni o pişirmiş zaten.
ÖNKİBAR-ÖZIŞIK KAVGASI NASIL BAŞLADI?
TURKTIME: Bahsettiğiniz iddiaları Sebahattin Önkibar ortaya atmıştı ve aranızdaki polemik dozu hayli yüksek bir kavgaya dönüştü. Bu kavganın fitilini ne ateşledi?
HADİ ÖZIŞIK: Ben siyaset yazan bir gazeteciyim. Hele hele DP’nin her şeyini bilebilecek kadar o tarafa yakın bir gazeteciyim. Bu arkadaş bir yazı yazdı; “…şu yemekte konuşuldu, merkez sağ Abdüllatif Şener’i istiyor” diye. Ben de o yemeğe katılan haber kaynaklarıma sordum, böyle bir şey konuşulmadı dediler. Ve bir yazı yazdım, “Merkez sağda Şener’in başkanlığında böyle bir talep yok” dedim. Ben küfür etmedim, hakaret etmedim. O bir konuda kara dedi ben ak dedim. Hepsi bu.
TURKTIME: Ama orada Önkibar için “Tosuncuk” ifadesini kullandınız…
HADİ ÖZIŞIK: Tosuncuk bizde iri adam anlamındadır. Hakaret değil ki.
TURKTIME: Ancak yine de hoşa gidecek bir laf değil…
HADİ ÖZIŞIK: Eğer o konuda hatalıysam hatamı kabul ediyorum. Ama bir gün sonra ben çok hastayım, yatıyorum, telefon geldi. Arayan Önkibar’dı. Yazımla ilgili aramış. “Çok hastayım, seni duyamıyorum. Yanlış varsa düzeltirim” dedim. Ama Önkibar, konuşurken benden çocuk diye bahsetmeye başladı. Ben, “bana çocuk demeyi bırakın bir neredeyse yaşıtız” dedim. Sonra O “benim kardeşlerim seni bilmem napalım da ben sakın ha bir şey yapmayın dedim.” dedi. Bu sefer ben “Sebahattin Önkibar, öyle satır aralarına bana tehdit yağdırma, terbiyesizlik edip canımı sıkma. Ben sana doğrusu neyse yazacağım dedim.” Bana küfretmeye başladı, kafana sıkarım dedi. Onun sözlerinden ben utandım, kulaklarım kızardı. Yanımda 17 yaşında çocuğum var. Şok oldu çocuk. Ve ben zerre kadar karşılık vermeden “Önkibar, senin seviyen bu” dedim ve kapattım.
“ÖNKİBAR, GAZETECİLİĞİN YÜZKARASIDIR!”
TURKTIME: Siz “Bana ana avrat küfretti” diyorsunuz ama Önkibar’ın Yönetim Kurulu Başkanımız Talat Atilla’yla yaptığı telefon görüşmesinde böyle bir şey söz konusu değil şeklinde açıklaması oldu…
HADİ ÖZIŞIK: Evet… Başka yerlerde de inkar etmiş. Beni dava etmiş, orada da inkar etmiş, hiç aramadım demiş. Oysa teknoloji bunların hepsinin tespitini yapacak kadar gelişti. Kocaman adamlarız. Ben durup dururken neden Önkibar’ın bana küfrettiğini söyleyeyim. Aklımdan zorum mu var? Ve ertesi gün kulağına fısıldanan her şeyi köşesinde yazmış. Bu, gazeteciliğin yüzkarası. Gazetecilik yaparsan adam gibi yapacaksın. Ben eğitimsizsem, cahilsem, cehaletimi senin kültürünle benim alnıma yapıştıracaksın. Ama olmayan şeyi bütün cehaletinle yazıyorsun, benden daha zır cahil çıkıyorsun. Benim ilkokul mezunu olduğumu, ortaöğretimi dışardan bitirdiğimi, Öncü’de çaycı olduğumu, Behiç Kılıç’ın beni İstanbul’a getirip faks sorumlusu yaptığını söylüyor. Bunu yazarken ben ne yazdım diye bakacaksın. Ben Talat Atilla’nın Yeni Günaydın’daki haber müdürüyüm. BTV’de haber müdürlüğü, günaydın gazetesinde yazarlık yaptım. Sayısız haberin altına imzamı atmışım. Bu imzaları nasıl unutursun. Ama ertesi gün Allah öyle bir vurdu ki. Belasını benden değil, Turhan Çömez’den buldu. Gazeteciliğin yüz karası olduğunu bir kez yine ortaya koydu. Ama aynı oyunu oynamaya, aynı cehaleti sergilemeye devam ediyor. Geçen gün isim vermeden Ulaştırma Bakanı’na yalvarıyor: “…Bu parayı aracılara vermeyin.” diye. Hani para? Hangi para? Ulaştırma Bakanlığı’nın böyle bir bütçesi var mı? Turktime her gün medyadan çok başarılı özel kulis haberleri yayınlıyor. Hiç mi kulağınıza Ulaştırma Bakanlığı’ndan bana para verip benim kimseye vermediğim gelmedi. Eğer böyle bir şey varsa siz neden benden hesap sormuyorsunuz? Bütün internet medyası neden benden bu konuda hesap sormuyor?
TURKTIME: Bu yazı Ulaştırma Bakanlığı’nı da töhmet altında bırakıyor. Neden bakanlıktan bu konuda cevap gelmiyor?
HADİ ÖZIŞIK: Ulaştırma Bakanlığı’nın cevap verip vermediğini bilmiyorum. Ben Ulaştırma Bakanı’nın yerinde olsam böyle birini adam yerine koyup cevap vermem. Bunun benzer iddialarına Süleyman Soylu cevap vermişti. “Yazdıklarınız çok saygısızca şeyler. Bir gazeteci benim emrimde çalışamaz. Ben o gazetecinin fikirlerinden üç ay istifade ettim…” Soylu’nun cevap hakkı çöpe. Yayınlanmadı. Ben cevap hakkı gönderdim, orada da gazeteciliği katletti. Ve ben gittim mahkeme kararıyla sayfasını işgal ettim.
TURKTIME: Önkibar sizin partilerden ve belediyelerden aldığınız reklamlarla ilgili iddialarda da bulunmuştu…
HADİ ÖZIŞIK: Evet… Önkibar diyor ki Belediyelerden, CHP’den para aldın mı? CHP geçen seçimde bize reklam vermedi. Bize bir şart sundular. CHP ile ilgili çok olumsuz haberler yapıyorlar, bu haberlerin kesilmesi halinde reklam veririz. Biz de hayır dedik. CHP’den bize 2002 seçimlerinde o zaman reklam geldi, sonra da gelmedi. Belediyelerle ilişkilerimiz ise şu: Kadıköy Belediyesi zaman zaman reklam yapar ama bu reklamı yaparken herkese reklam verir. Birebir kimseyle görüşmem olmamıştır. Şişli Belediyesi ile ilgili bir reklam çalışmamız oldu ama o zaman başka yerlere de vermişlerdi. Beşiktaş belediyesi ile hiçbir çalışmam olmadı. Kendini rezil etmek adına her şeyi yapıyor ve soruyor; buradan reklam aldın mı? Sana ne? Alınabilir. Ben reklamla ayakta duran bir firmayım. Aldım. Ben belediyeye gidip belediyeyi hortumladım mı? Adam tanıtım yapıyor. Hayır mı diyeyim. İSKİ’den de aldım. Ama benim almadığım reklamlar da var mesela. Bir otomobil firmasının aleyhine haber yaptınız sonra o otomobil firması ile barter anlaşması yaptınız mı diyor. Hayır. Peugeot aleyhine yayınlar yaptık, Peugeot sadece bize reklam vermek istedi. Sadece bize vereceğiniz reklamları almayız dedik. Şirketin arabasını tamamını bankadan kredi çekerek aldım. Ve arabam KİA. Bunun gibi başka reklamlar da almadık. Herkese veriyorsanız alırız dedik. Reklam olayı yumuşak karnımızmış gibi bize buradan yüklenmeye çalışarak arkadaş yine cehaletini ortaya koyuyor. Çamur at izi kalsın onunki. Attığı iftiralar nedeniyle hem kendisine hem gazeteye 50 milyarlık dava açtım. Beni çaycı ilan etmişti. Alacağım parayla Yeniçağ’daki bütün çaycılara tatlı göndereceğim.
TURKTIME: Önkibar sizin Star gazetesi yazarı olmanızı siteniz için kullandığınızı da iddia etti ve siz bunu kesin bir dille reddettiniz. Tamam, bu ağır bir itham. Ancak siz de Medyafaresi.com’un sahibi Kubilay Tümen’e benzer bir ithamda bulunmuştunuz. Bu ilahi adaletin tecellisi değil mi?
HADİ ÖZIŞIK: O farklı bir şey. Ben hayatımın en özgür gazeteciliğini 8 yıldan beri yapıyorum. Ben Star’da yazıyorum ama İnternethaber’e reklam almak için Star ismine ihtiyacım yok. Çünkü İnternethaber kendi kulvarında çok büyük bir site. Kubilay benim sevdiğim bir arkadaşım. Ama Kubilay’a kızdım. Eleştirdim. Ben hala şunu söylüyorum: Kubilay Tümen’e mi reklam veriliyor, Medyafesi.com’a mı? Hadi Özışık’a mı reklam veriliyor İnternethaber’e mi? Bunun ayırdını yaparsak ilahi adaletin tecelli edip etmediğini, işin çok farklı olduğunu görürsünüz.
ÖZIŞIK SANSÜRCÜ MÜ?
TURKTIME: Daha önce Fatma Sibel Yüksek, geçtiğimiz günlerde Aytun Çıray… İkisi de sizin yazarınızdı ve ayrılmalarından sonra ikisi de sansüre uğradıklarını ve yazılarına son verildiğini söyledi. İkisi de mi yalan söylüyor? Siz sansürcü müsünüz?
HADİ ÖZIŞIK: Fatma Sibel Yüksek’in huyunu çok iyi bilmeme rağmen Behiç Kılıç abim “kızcağız işsiz, bir imkan tanı” dedi. Fatma, şu anda birçok kişinin eline su dökemeyeceği kadar delikanlı, çok iyi yazılar yazan, çok iyi analiz yapan bir kız. Ona köşe verirken iki şey rica ettik: Köşeni kişisel kavgaların için kullanma, bir de ahkam kesme. Orada kulis haber yap. Ama Fatma, medya tarihine geçecek bir şey yaptı. Bir haber yayınladı, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in imzasını taşıyan bir rapordan bahsetti. Ben ondan raporu istedim. “Ben onu size veremem, haber kaynağımı açıklamak istemiyorum” dedi. Haber kaynağını mahkemede açıklamazsın ama ben bu sitede sorumluluğu alıp yayın yapan bir kişiyim. Onun için sen kaynağını benim önüme koyacaksın. Ama yayınlamış olduk ve haber doğru çıkmadı. İnternethaber’in güvenilirliği orada sallandı. Hata olabilir dedik ve göz yumduk. Ama buna rağmen haberi yalanlandı diye köşesinde kişisel kavgalara başladı. Dolayısıyla biz de köşesini kaldırdık. Ayrıldıktan sonra bizi suçlamaya başladı: “Başbakan beni sansürledi.” Oysa yok öyle bir şey. Akif Beki beni arayıp da şu haberi çıkar, Fatma’ya söyle yap diyemez. Ben Fatma’ya kendi çapımda, kendi cürümüm kadar yer yakarak sahip çıktım. O da gitti bana iftira attı. Emin Çölaşan’a yazdırdı. Emin Çölaşan’a cevap gönderdim, ben bu saatten sonra yazamam dedi. Ve ben de hem sitemde hem Star’da gerçeği yazdım. Geri kalanı da Allah’a havale ettim.
TURKTIME: Peki Aytun Çıray?
HADİ ÖZIŞIK: Aytun Çıray da benimle ilgili bir sürü iftira attı. Ama benimle ilgili bu iddiaları ortaya atmadan önce şunu yapacaktı: Google’a girecek, ismini yazıp virgül koyup çıkan sonuçlara bakacak ve beni ondan sonra suçlayacak.
TURKTIME: Madem Aytun Çıray ismini aratınca bir şeyler çıkıyorsa siz köşe vermeden önce bunu neden yapmadınız? Yada yaptıysanız 8 yıl boyunca neden yazdırdınız?
HADİ ÖZIŞIK: Eğer bir insan mahkeme kararıyla aklanıyorsa yada aklandığını söylüyorsa ben önce mahkeme kararına sonra o insanın vicdanına inanırım.
TURKTIME: Ona inandıysanız bugün bu açıklamayı neden yapıyorsunuz?
HADİ ÖZIŞIK: Ben Aytun’un yolsuzluk yaptığı imasında bulunmuyorum. Benimle ilgili söylediği ve yazdığı şeylere gelmek istiyorum. Aytun Çıray bende 8 yıl yazdı. Beraber yol arkadaşlığı yaptık. Çıray’ın eşi benim ortağımdı. Ankara’da bir dergi kurduk, kendisi o çalışmanın içerisine girmedi, eşini soktu. Benim ismim olmasın dedi. Bunu şunun için söylüyorum: benim şoförümün emeğini çaldı diye sağda solda konuşuyormuş. Ben Ankara’da değildim. Derginin başında sen vardın. Problem olduysa ona ait problem olmuştur. Ben geldim vergi borçlarını falan temizledim. Yediemin olarak hisseleri aldım diye emek gaspı mı yapmış oldum. Aytun çok ayıp ediyor. Geçmişte kendisine yapılan ithamları şimdi bana yapıyor. Mesela Ufuk Söylemez sitemde parayla yazı yazıyormuş. Yalan… Kardeşimi dışlamışım. Yalan… Bunlar doğruysa 8 yıl boyunca beni biliyordun da neden yazdın? Bu şekilde suçladığın bir insanın sitesinde ne işin var? Bunca yıl boyunca kendine siyasi bir gelecek olarak kullanmış. Emin Şirin’le, Mesut Yılmaz’la, Erkan Mumcu’yla, Tansu Çiller’le kavga etmiş İnternethaber’i kullanmış. Çiller’den Yılmaz’a, Yılmaz’dan Mumcu’ya, Mumcu’dan Ağar’a ve daha sonra da bir yol bulamayınca da tek başına aday olmuş. Yani benim aleyhime yazarken kendi geçmişine bakıp dönecek ve diyecek ki; ben neydim, ne oldum? Aytun Çıray gazeteci değil. Bu sitede yazarak kendisine bir yol çizmiş. Yazı yazan bir adam olmuş. Ben ona reklam buldum diyormuş. Bulmasaydın. Ben zorladım mı? Silah mı dayadım? Kaldı ki sen bana geçmişte ekmek yedirmişsen ayıp değil mi şimdi onun lafını ediyorsun? Nereden ayrılsa oraya küfür ediyor. Şimdi de benden ayrılmış küfür ediyor. Garipsemedim.
TURKTIME: Peki ayrılma süreci? Sansür mü değil mi?
HADİ ÖZIŞIK: Ben açık ve net bir şekilde Süleyman Soylu’nun benim arkadaşım olduğunu söyledim. Hiçbir şekilde sitemde Soylu’nun aleyhinde yayın yapılması taraftarı değilim. Soylu beni arıyor; “Aytun bey bizimle ilgili yazı yazıyor ama doğru yazmıyor.” diyor. Ben de Soylu’ya her defasında “Aytun’un numarası bu. Onu ara” dedim. Yine bir yazı yazdı ben yapma, benim arkadaşım dedim. Peki çıkarayım dedi. İkincisinde yine aradı Soylu “Aytun bana hakaret ediyor” dedi. Ben de yine Aytun’u ara dedim. Aradı. Ben de Soylu’nun yanındayım. Aytun aynen şöyle dedi: “Süleyman bey, benim elimin altında daha başka şeyler de var. Mesela Özer Çiller’le otel ortaklığınız gibi.” Ben Soylu’ya telefonu kapat dedim. Şimdi, ben gazeteciyim, siz de. Bu yolları siz de ben de iyi biliyoruz. Bu cevap siyasi şantajdan, aba altından sopa göstermek değil de nedir? Sen kimsin ki İnternethaber’in ismini kullanarak kendine siyasi rant sağlamak için insanları tehdit ediyorsun? Aradım, “Süleyman Soylu için kellemi değil, gövdemi koyuyorum. Yazını kaldırıyorum. İstersen arşa çık, kahramanlık nidaları at, Hadi Özışık sansürcü de.” Bu mantıkla ben sansürcüysem kabul ediyorum. Benim sitemi siyasi şantaj aleti haline getiren bir kişinin yazısına son vermek sansürcülükse sansürcülüğü kabul ediyorum. Hiç pişman değilim. 8 yıl boyunca hiçbir yazına müdahale etmemişsem ve şimdi etmişsem kendine bakacaksın. Emin Çölaşan bağırıp duruyor sansürlendim diye, Aytun Çıray kim? Devletin eski bir memuru.
CİNDORUK SOYLU'YU HAZMEDEMİYOR
HADİ ÖZIŞIK: Merkez sağda Cindoruk cephesi boş durmuyor. Ama bir şey çıkartabileceğini zannetmiyorum. O cephe Soylu’yu henüz tanımadı. Tanımak istemiyor. Cindoruk eski bir meclis başkanı, eski bir genel başkan, siyasi bir kurt olarak genel başkanlık sıfatını elinde bulunduran Soylu’nun önünde önünü iliklemek istemiyor. Kendine yediremiyor. Ben Çiller’in Soylu’yu ziyaret etmesini çok medeni bir davranış olarak değerlendiriyorum. Genel başkanını ziyaret etti. Cindoruk’un yapamadığını yaptı. Soylu, Çiller’in emanetçiliğini yapmaz. Öyle emanetçilik gibi bir şey söz konusu değil.
TURKTIME: Süleyman Soylu’nun genel başkanlık performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
HADİ ÖZIŞIK: Süleyman Soylu şu anda geziyor. Kendini teşkilatlara anlatıyor. Dışarıya şöyle bir baktığımızda çok iyi bir performans sergilediğini söylemek zor. Ama onun cephesinden baktığımda teşkilatları gezmesi doğru bir davranış. Bu dönemde Ankara’da oturup laf ebeliği yapması ona bir şey kazandırmaz. Soylu şu anda kendini çok iyi yetiştiriyor. Bu, ilerisi için çok iyi bir yatırım ama bugün için çok fazla getirisi olmaz. Siyaseten Soylu’nun önümüzdeki 10 yıl içerisinde kendisini iyi yetiştirirse geleceğin lideri olur.
TURKTIME: Teşkilat o kadar kredi verir mi?
HADİ ÖZIŞIK Krediyi teşkilat değil, halk veriyor. 10 yıl iyi bir performans sergilerse iyi bir yer edinir. Deniz Baykal kaç yıldır siyasette? Kaç yıldır bekliyor da başbakan olamadı? Soylu 10 yıl beklemiş çok mu?
TURKTIME: Soylu size milletvekilliği adaylığı teklif etse kabul eder misiniz?
HADİ ÖZIŞIK: Siyaset yapmayı asla düşünmüyorum.
“BU ZULÜM SÜRDÜKÇE 100 YIL DA GEÇSE AK PARTİ’YE OY VERECEĞİM”
TURKTIME: Hangi partiye oy verdiniz?
HADİ ÖZIŞIK: Oyumu Ak Parti’ye verdim. Bugün seçim olsa yine Ak Parti’ye veririm.
TURKTIME: Neden?
HADİ ÖZIŞIK: Daha çok reklam geliyor oradan çünkü..(Gülüyor)
TURKTIME: Soylu sizin çok yakın arkadaşınız ama siz bile Ak Parti’ye oy veriyorsunuz. Soylu kimden oy alacak peki?
HADİ ÖZIŞIK: Ben geçmiş dönemlerde hep DYP’ye oy veren birisiyim. Ama son dönemlerde Ak Parti’ye oy vermemin nedeni Tayip beyin cezaevine girmesi, yasaklanmasıydı. Ben kendi çapımda demokrasi yanlısı gazetecilik yapmaya çalışıyorum. Demokrasiden yanayım. E-muhtıraya, askerin sık sık konuşup siyasi beyanlar vermesine, askerin siyasete davet edilmesine, Baykal’ın darbe çığırtkanlığı yapmasına, haksızlık yapılmasına karşıyım. Erdoğan cephesine ve Ak Parti’ye haksızlık yapıldığı görüşünde olduğum için oyumu Ak Parti’ye verdim. Ama mesela ben Kadıköy’de oturuyorum, yerel seçimlerde oyumu CHP’li Selami Öztürk’e verdim.
TURKTIME: Ak Parti’ye bu kadar açık destek vermeniz tarafsız gazetecilik yapmanıza gölge düşürmez mi?
HADİ ÖZIŞIK: Ağabeylerimizi örnek alıyoruz... Mesela Emin Çölaşan ağabeyimiz köşesinde bas bas bağırdı, oyunuzu CHP’ye verin diye. Bunun gibi birçok ağabeyimiz var. Bakın, bir kutuplaşma var. Ben açık açık söylüyorum. Ben haksızlığa karşı olduğum için bunlara oy veriyorum. İdeolojilerinden anlamam. Ben annemin başındaki örtüye karışılmasına karşıyım. Benim annem Osmanlı kadını. Hala çarşaflı, yıllardır. Bu insanları sen öcü gibi gösterirsen, yolda giderken kapkara çarşaf diye tarif edersen, bana bidon kafa, göbeğini kaşıyan adam dersen ben de derim ki bulgur almadım, kömür de almadım ama oyumu Ak Parti’ye verdim. Bunu gazetecilik sıfatımın dışında söylüyorum. Vatandaş Hadi Özışık olarak tepkimi ortaya koymayacaksam ne zaman koyacağım? Babamla ben sokakta yürürken “Oğlum birlikte yürümese miydik?” diyor. “Neden” diyorum. “Sana bir zarar gelmesin, seni dinci diye ilan etmesinler sakın.” Annem çarşaf giydiği için sokakta benimle yürümek istemiyor; “Aman oğlum bizden uzak dur, seninle ilgili laf ederler...” Düşünün, böyle bir utanç olabilir mi? Ben bunlara aşina bir şekilde kendimi ortaya koymayıp mahalle baskısı yüzünden onlardan uzaklaşayım mı yani? Bugün milletvekilleri Çankaya’ya eşlerinin başları kapalı diye çıkarılmadılar. Ben buna isyan ediyorum. Niye etmeyeyim? Bu böyle devam ettiği müddetçe yüz yıl da geçse, Süleyman Soylu değil benim babam da genel başkan olsa bu yapılan haksızlıklar yüzünden oyumu Ak Parti’ye vereceğim. Ben daha önce Yeniçağ’da Ak Parti aleyhine yazıyordum. Ama o zaman böyle bir zulüm yoktu.
ÖZIŞIK, İMD’Yİ KULLANARAK SİTESİNE KAYNAK AKTARIYOR MU?
TURKTIME: İnternet Medyası Derneği fikri nereden çıktı?
HADİ ÖZIŞIK: Hakkını teslim edelim buradan. Talat Atilla, “İnternet medya derneği kurulmalı” diye köşesinde ilk yazıyı yazan gazetecidir. İlk fikir ondan geldi. Daha sonra bir çok arkadaşım bu fikri destekledi. Buradan ilginç bir anekdot aktarmak isterim; Ak Parti’nin basından sorumlu genel başkan yardımcısı Murat Mercan internet medyası temsilcileri ile bir toplantı yapıyordu. O zaman dernek yoktu. Biz derdimizi anlattık. Her kafadan bir ses çıktı, Murat bey kalktı “Arkadaşlar, siz kimsiniz. Kimliğiniz yok. Önce bir kimliğe kavuşun sonra gelin” dedi. Ve ben Aydın Özdalga’ya, Kadir Çelik’e gel başkan ol dedim yok dedi. Başka birkaç arkadaşa söyledim yok dediler. Ve görevi ben üstlenmek zorunda kaldım, İMD’yi kurdum. İMD 2005 yılında kuruldu. Ancak internet medyasında iş yapan arkadaşların yarıya yakını İMD’yi desteklemedi.
TURKTIME: Neden desteklemediler?
HADİ ÖZIŞIK: Açıkçası bilemiyorum. Eğer bana karşı bir şeyleri varsa birisi gelsin dernek başkanlığını üstlensin. Bana çok da fazla bir getirisi yok, aksine zararı var.
TURKTIME: İnternet Medyası Derneği’nin sektörü tam olarak temsil etmediği, İMD imkanlarının sizin sitenize reklam almak için kullanıldığı yönünde eleştiriler var. Bu, böyle mi gerçekten?
HADİ ÖZIŞIK: Benim aleyhimde “Hadi Özışık derneğin adını kullanarak kendine kaynak aktarıyor” diyorlar. Madem o kadar kaynak var bunları diyenleri susturmasını da bilirim. Üç kuruş gönderir sustururum. Yani ben aptal mıyım böyle bir kaynağı kendime aktarayım, kimseye dağıtmayayım? Kaldı ki, İMD’nin reklâm konusunda bir yaptırımı yok ki. Bir reklâm alma mercii de değil. Altını tekrar çiziyorum; İnternethaber, Hürriyet ve Milliyet’ten sonra Türkiye’nin en çok tıklanan sitesi olduğu için reklâm alıyor, İMD sayesinde değil. Sen dedikodu yapacağına, Hadi Özışık’ı karalayacağına, ona kin ve nefret kusacağına biraz çalış senin de olsun.
TURKTIME: İMD ne iş yapıyor peki?
Biz internet sitelerinin kurumsallaşması yönünde ciddi bir başarı elde ettik. Künyesi olmayan siteleri üye yapmayacaktık. Birçok site künye koydu. Özkök de bu konuyla ilgili yazı yazdı, derneğin hakkını teslim etti. Bakın, İMD kıt imkânlarla bir şeyler yapmaya çalışıyor. Geçen sene internet günlerini yaptık. Kaç para harcadığımızı bilmiyoruz çünkü biz karışmıyoruz. Sponsorlar kendi ajanslarıyla anlaşıyorlar, bütün ödemeleri kendileri yapıyor biz sadece konuşmacıları çağırıyoruz, organizasyonu yapıyoruz. Bu yıl yine yapıyoruz. Geçen yıl çok iyi bir şey yaptığımız için bu yıl Türk Telekom tek başıma sponsor olmak istiyorum dedi. Ve bu sene hem İstanbul hem Ankara’da yaptık.
“YASA ÇIKINCA İMD SEKTÖRÜN ÜST OTORİTESİ OLACAK”
TURKTIME: Dernek olarak bir yasa hazırladınız ve o yasa şu anda Meclis’te. Bu yasayla neler değişecek?
HADİ ÖZIŞIK: Biz bir adım attık ve internet sitelerinin de basın ilan kurumundan faydalanması için yasa taslağı hazırladık. Yasa taslağı geçen yıl Meclis alt komisyonlarına girdi, tam geçecekti ki bugünkü İçişleri Bakanımız, o zaman Basından Sorumlu Devlet Bakanı idi, bana bilgi vermediniz diye kapris yaptı ve olmadı. Bu yıl Meclis’e kadar geldi. Eğer yasalaşırsa derneğin çok etkin olacağı bir ortam olacak. İMD görüşüne başvurulan üst bir otorite etkinliğine kavuşacak.
TURKTIME: İMD şu durumda bile sizin sitelerinizin reklam ajansı gibi algılanıyor. Kaldı ki yasal bir yaptırımı yok. Yasayla böyle bir güce kavuşunca ne olacak? Söylentileri durduracak bir sistem de öngörüyor mu yasa?
HADİ ÖZIŞIK: İMD ali kıran baş kesen olmayacak. Şirketin varsa, çalışanın varsa ve tirajın da buna müsaitse Basın İlan Kurumu, Telekomünikasyon Kurumu, İMD bir kurul oluşturacak ve ona göre dağıtım yapacak.
“ÇAPULCULARIN İNTERNET MEDYASINDAN YOKOLMALARI LAZIM!”
TURKTIME: Bu yasanın internet medyasını zor duruma sokacağı eleştirileri de var….
HADİ ÖZIŞIK: Yeni yasa bizi sorunlu gazeteci olmaktan çıkarıp sorumlu gazeteci haline getirecek.
TURKTIME: İtiraz edenler var… Onlar sorunlu olanlar mı?
HADİ ÖZIŞIK: Tabii ki.
TURKTIME: Neden?
HADİ ÖZIŞIK: Bu yasaya bir başka kurumda çalışıp, bürosu, elemanı olmadan sitem var diye ortalığa düşüp yoldan geçen adamdan bile 300-500 dolar abi reklâm ver diyerek internet medyasını rezil eden adamlar itiraz edecek. O insanların bu piyasada yeri olmamalı. İMD başkanı olarak değil, yıllarca bu işe emek vermiş bir kişi olarak söylüyorum; böyle adamların bu işin içinde yeri olmamalı. 100 dolara site kuruyorsun, sonra da ben haberciyim diyip şu böyle bu böyle diye çamur atıyorsun. Eğer bu işi yapacaksan yatırımını yap, ayın 25’i yaklaştığında nasıl maaş vereceğim, nasıl vergi vereceğim diye kalbin küt küt atıyorsa sen o işi yap. Bizim mesleğin içindeki çapulcuların yok olması gerekiyor. Bu yasa bunu yapmalı. Bakın; bana mal varlığımı sorduğunuz zaman taksitle aldığım iki evim var demiştim. Ama iki değil 10 ev olabilmeliydi. Ama ben bir şey yapıyorum. Sadece “Ben” demiyorum. Eğer hep “ben” desem İnternethaber’i otomatiğe bağlarım, aylık gelirim 20 bin dolar olur. Ama ben eleman çalıştırıyorum. Hurriyet.com.tr’nin başındaki adamın aldığı maaşı ben sitemin başındaki elemana veriyorum. İnsana yatırım yapıyorum. İnsana yatırım yapınca da böyle az kazanıyorum. Ankara temsilcisi bir dışardan alınan fonla kurulan gazeteport’un var bir de bizim. Ciddi manada gazete mantığıyla kurulmuş bir yerimiz var. Habertürk’ün, haber7’nin televizyonu var. Neden ben sıralamada Hürriyet ve Milliyet’ten sonra geliyorum? Çünkü kazandığım paralarla yatırım yapıyorum.
RÖPORTAJ: ERSİN TOKGÖZ/TURKIME
Gazeteci Fatma Sibel Yüksek'in Hadi Özışık'a yanıtı:
*"ÖZIŞIK YALAN KURGULAMAKTA BAŞARISIZ"*
İnternethaber adlı internet sitesinde, 3 Aralık 2006 tarihinden itibaren yazı yazmaya başladım. Yazılarım, 5 Mart 2007 tarihinde ortadan kaldırıldı. Köşe yazılarımın kaldırılış sebebini o tarihte bana internethaber sitesinin genel yayın yönetmeni Hacer Alkan, "Biz küçüğüz. Bazı şeyleri kaldıramıyoruz" cümlesiyle açıkladı. Bu izah zaten herşeyi ifade ettiği için kendisinden daha fazla detay istemedim. Hadi Özışık'ı hiç aramadım bile.
Ben, 5 Mart 20007 tarihinden itibaren, yani tam on üç aydır Hadi Özışık'tan bu işin sebebine ilişkin doğrudan veya dolaylı hiç bir şey duymadım. Şimdi sitenizden okuduklarımdan görüyorum ki Özışık'ın 'kendisine göre' sebepleri varmış. Yazılarımıza neden son verildiğini, on üç ay sonra da olsa 'sansürcünün' ağzından duyduğumuza sevinelim mi?(!)
Özışık,belli ki röportajda bu konunun sorulacağını bilerek kendine göre bir hazırlık yapmış. Yani bir senaryo yazmış..Ancak, maalesef 'tarihlerin tuzağına' düşmekten kurtulamamış. İnternethaber sitesi sahibinin verdiği yanıltıcı bilgileri çürütme imkânına sahibim. Bu imkânı bize, kendisinin 'iyi kurgulanmamış yalanları'veriyor. Şöyle ki:
*Özışık, benim Ömer Dinçer'in bir raporu hakkındaki haberimin yalanlanmasından sonra kendimi kişisel intikam alma hırslarına kaptırdığımı, köşemin bu nedenle kapatıldığını iddia ediyor...*
**
*CEVABIM:* Sözkonusu haberin kaynağı "Ömer Dinçer'in raporu' değil, 12 sayfalık bir kanun taslağıdır. Başbakanlık Koruma teşkilatında yapı değişikliğine gidilmesine ilişkindir. Bu haber, internethaber'de 3 Kasım 2006 tarihinde yayımlanmıştır. Oysa benim köşe yazılarım, 4 Aralık 2006 tarihinde, yani bu haberden tam bir ay sonra başladı..Dolayısıyla, köşe yazılarımın bu sebeple kaldırılmış olması mümkün değildir. Hadi Özışık bu gerçeği, kendi sitesinin arşivine bakarak görebilir.
*Özışık'ın iddiası:* "Ben ondan raporu istedim. -Ben onu size veremem, haber kaynağımı açıklamak istemiyorum-dedi. Haber kaynağını mahkemede açıklamazsın ama ben bu sitede sorumluluğu alıp yayın yapan bir kişiyim. Onun için sen kaynağını benim önüme koyacaksın."
*CEVABIM:*Bu haberin belgesini, yani on iki sayfalık kanun taslağını, çıktığı birimin kodunu içeren kısmın üstünü karalayarak Hadi Özışık'a 2 Kasım 2006 tarihinde Eryaman'daki bir kırtasiyeciden faksladım. Kendisi, bu belgeyle yetinmedi ve haber yayınlandıktan sonra çok büyük bir ısrarla benden "belgeyi kimden aldığımı" öğrenmeye çalıştı. Hadi Özışık'a vermediğim budur, belge değil..Vermezdim, çünkü Başbakanlık'ta her şey gözümün önünde oluyordu. Müsteşar Dinçer, Özışık'ın üzerinde öyle bir baskı kurdu ki, belgenin kimden sızdığını öğrenmeye maalesef birlikte giriştiler. Böyle bir
durum olmasa bile, evet gazeteci haberinin belgesini hem kurumuna, hem kamuoyuna sunmakla yükümlüdür, ancak kaynağını açıklamaz. Hele hele Hadi Özışık'ın konumundaki bir 'medya yöneticisine' kaynak asla söylenmez...
*İddia: "İnternethaber'in güvenilirliği orada sallandı..."*
*CEVABIM:* Buna diyecek şey bulamıyorum...Hadi Özışık, Fethullah Gülen'in davetlisi olarak Avusturalya'larda ağırlanmış, orada gördüğü misafirperverlikten pek etkilenerek köşesinde Gülen'in okullarından büyük bir saygı ve sevgiyle günlerce söz etmiş bir kişidir. Bunun kanıtı da kendi yazı arşividir. Böyle bir habercilik anlayışı ile sarsılmayan "güvenilirlik", bir kanun taslağının yalanlanmasıyla sarsılmış! Komik...
*İddia:* "Biz ona ahkâm kesme dedik, buna rağmen haberim yalanlandı diye
köşesinde kişisel kavgalara başladı"...
*CEVABIM: *:Tekrar altını çiziyorum: Benim köşe yazılarım bu haberden bir ay sonra başlamıştır. Bu haber yayınlandıktan sonra, -henüz köşe yazılarım başlamamıştı- Hadi Özışık, kendi köşesinde "İnternethaber güçleniyor. Yakında yeniliklerle karşınızda olacağız. Ankara temsilcimiz Fatma Sibel Yüksek'in özel haberleri daha şimdiden tüm Türkiye'de konuşulur oldu" diye bir yazı yazdı. Madem bu haberle 'güvenilirliğin sarsıldı', bırak böyle yazılar yazmayı, haberin sahibine köşe vermeyi, gereğini hemen o anda
yapsaydın..Ben böyle övgülerden, karşılıklı ağırlamalardan etkilenecek biri değilim, ancak Özışık'ın yalan söylediğini göstermesi bakımından bir belgedir. Kanıtı da yine kendi yazı arşividir...
Ahkâm kesme meselesini gelince..Hadi Özışık, bana böyle bir uyarı yapmamıştır. Yapacak konumda da değildir. Ben o köşe yazılarını Başbakanlık'taki on yıllık birikimimle yazdım. Neyin 'ahkâm', neyin bilgi olduğunu bilecek durumdayım. Nitekim, Hadi Özışık'ı arşivdeki yazıları bile sildirecek kadar korkutmuş olan o bilgiler hakkında muhatapları, bir tek
dava açabilmiş, bir tek yalanlama gönderebilmiş değillerdir. Medya patronlarıyla yapılan Başbakanlık'ta yapılan pazarlıkların nesi kişisel kavga? Başbakanlık makamında medya oluşturma toplantıları yapmanın nesi kişisel kavga? Kamu parasıyla Başbakanlık uçağında saltanat sürmenin nesi kişisel kavga? Ben bunları yazıyordum.. Hadi Özışık haberden anlamıyorsa, veya yayınlamaya yüreği ile ticari ilişkileri el vermemişse ben ne
yapabilirim?
*İddia: "*Ayrıldıktan sonra bizi suçlamaya başladı, bana iftira attı, Emin Çölaşan'a yazdırdı. -Başbakan beni sansürledi.- Oysa yok öyle bir şey. Akif Beki beni arayıp da şu haberi çıkar, Fatma'ya söyle yap diyemez."
*YANITIM:* Bugün hâlâ işsiz olmamın tek sebebi, Başbakan'ın çevresinde saf tutanların kindarlığı ile onlarla arayı bozmak istemeyen meslektaşlarımızdır. Bir sebebi de, benim bu devre uygun olarak "duymayan-bilmeyen-görmeyen" muhabir standartının dışında kalmamdır. Hadi Özışık, iktidar sahipleri için kolay bir lokmadır. Bunun böyle olduğunu,
Hacer Alkan'ın "Biz küçüğüz,bazı şeyleri kaldıramıyoruz" açıklaması ile Hadi Özışık'ın "Ben Fatma'ya kendi çapımda, kendi cürmüm kadar yer yakacak ölçüde sahip çıktım" sözünden de anlıyoruz. Akif Beki'nin Hadi Özışık'ı aramadığını biliyorum. Kendisine "Sen Hadi'yi aradın mı?" diye sorduğumda, hakaret duymuş gibi isyan etti ve Hadi'yle hayatında bir kez bile muhatap olmadığını söyledi. Kendisiyle mahkemelere düştük ama, bence Beki bu konuda samimiydi. Hadi Özışık'ı daha alt düzey memurlara arattılar. Özışık ile muhatap olan kişilerden birisi Ömer Dinçer'in basın danışmanı (Müsteşar'ın basın
danışmanı da ne demek oluyorsa?!) Burcu Eyisoy'dur. Diğer alt düzey devlet memurunun adını, bugünkü konumu itibarıyla açıklamıyorum. Özışık'ın bir de basında ve kendi sitesinde AKP iktidarına tutunarak ayakta kalmaya çalışan Kürtçü, etnik kimlikçi, AB yalakası, "Hepimiz ermeniyiz"ci tiplerin fazlasıyla etkisinde kaldığı izlenimine sahibim. Köşemizin kaldırılmasında bu cenahın girişimleri de etkili oldu.Emin Çölaşan'ın konuyu köşesine taşıması ise, kitabımın çıkmasından sonra Çölaşan'ın beni arayıp konuyu sorması üzerine olmuştur. Gerçekleri anlatmayıp da ne yapacaktım? Ne yapacaktım? Hadi Özışık'ı mı koruyup onore edecektim?
*SONUÇ:*
Hadi Özışık'ın açıklamalarındaki tek doğru şey, "Ben Fatma'ya kendi çapımda, kendi cürümüm kadar yer yakarak sahip çıktım" sözüdür. Bu doğrudur. Nitekim, ayrılmadan önce yazdığım son yazıda bu konuda hakkını teslim etmiştim. Ayrıca bu cümle bile tek başına, başka kanıta ihtiyaç duyulmadan Hadi Özışık'ın baskı gördüğünü kanıtlar özelliktedir. Bir gazeteciye sahip çıkmak için 'cürmünüz kadar da olsa" yangına atılmanız gerekiyorsa, o gazeteci 'tehlikeli' demektir. Biz, ülkemiz ve milletimiz için değil ama kötü niyetli iktidarlar için 'tehlikeli' insanlarız.
Hadi Özışık keşke açıklamasını, "Ben kendi cürmüm kadar yer yakarak Fatma'ya
sahip çıktım" sözüyle sınırlı tutsaydı. Keşke diğer yalanlara başvurmasaydı..O zaman, bu cevabı yazma ihtiyacı duymayacağım gibi, aradan geçen 13 aydan sonra bu konudaki hakkını yine teslim ederdim. Ancak, kendi arşivinin tuzaklarına düşeceğini öngöremeden, sebebini bilemediğim yalanlar söyledi.
İnternethaber ile olan maceram konusunda, benden ve Hadi Özışık'tan bağımsız olan yanlış şuradadır: Hadi Özışık, Turktime'daki röportajında, gazetecilikten para kazanılamayacağını görünce internet işine girdiğini söylüyor ve kendisini "Ben artık bir ticaret adamıyım" şeklinde tanımlıyor. Evet, Hadi Özışık bir ticaret adamıdır. Ticaret adamı olduğu için de iktidarlarla ters düşemez. Bugün AKP'li yarın, Ergenekon bile iktidara gelse 'Ergenekoncu' olmak zorundadır. Nitekim, seçimlerden hemen önce MHP'li bir iktidarın geleceğini zannetti ki hemen MHP'nin reklamlarına ve genel başkan
yardımcıları ile yapılmış 'övgü dolu röportajlara yer vermeye başladı. Hadi Özışık böyle bir adamdır.."Ben artık bir tüccarım" dedikten sonra "tarafsız gazeteci" olduğunu ispatlamaya çalışıp durması nafiledir. Kendisinden "gazetecilik" bekleyen de yoktur. Gerçek şudur ki, benim yazı ve haberlerim, internethaber'in yayın politikasına uygun değildi. Bu anlamda, karşılıklı yapılan bir yanlış tercih söz konusudur. Bir diğer yanlışlık da şudur:
Davulun dengi dengine vurması ilkesine, sektörün en fazla alt üst olduğu bu dönemde bile riayet etmekte fayda vardır. Ben Hadi Özışık'ın eğitim düzeyini merak edenlerden değilim. Vaktinde İnşaat işçiliği, simit satıcılığı yapmasına da saygı duyarım. Ben de işsiz kaldığımdan beri köpek kuaförlüğü, parfüm satıcılığı vs. yaptım, halen de yapıyorum.. Ancak, gazeteciliğin bir birikim işi olduğu da doğrudur. Bu anlamda, Hadi Özışık'la ilgili olarak beni en fazla üzen şey, Genelkurmay Başkanlığı'nın medya raporu olmuştur. O
raporda kendisinden, "birikim ve kültür seviyesi yetersiz bir köşe yazarı" olarak sözedilmektedir. Genelkurmay'ın Hadi Özışık hakkındaki bu değerlendirmesine, daha sonra Star gazetesinin Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar da köşesinde yer verdi. Özışık'ın bu duruma hiç bir tepkisi olmadı..Böyle talihsizlikleri de hatırlayınca ve işsizlikle geçen 2 yılımın tecrübesini ortaya koyunca, Hadi Özışık'a bugün "Behiç Abi rica etti, kızcağız işsiz dedi, ben de köşe verdim" gibi bir çiğ yaklaşımın fırsatını vermemeliydim. Yani, kendi değerimi ve gazetecilik birikimimi muhafaza etmeli, internethaber'de yazmamalıydım diye düşünüyorum....
Saygılarımla.
Özışık’ın Aytun Çıray ile ilgili söylediklerine Aytun Çıray da açıklama gönderdi. Aynen yayınlıyoruz…
AYTUN ÇIRAY’IN AÇIKLAMASI…
Zaruri bir açıklama:
İddia: Aytun Çıray da benimle ilgili bir sürü iftira attı.
Cevap: Bir iftira söylesin hemen özür dileyeyim.
İddia: Google’a girecek, ismini yazıp virgül koyup çıkan sonuçlara bakacak ve beni ondan sonra suçlayacak.
Cevap: Google’a girip Aytun Çıray yazdığınızda çıkan ellibine yakın yazıdan biri de –asılsız da olsa- aleyhimde olsun ne olacak? İlgili yere düzeltme gönderdim yazmadılar. Devletin ceza mahkemelerinin ve sulh ceza mahkemelerinin kayıtları herkese açıktır. Aslında bu sorunun cevabını yaşadığım tüm süreçleri bilen Özışık vermiş:Eğer bir insan mahkeme kararıyla aklanıyorsa yada aklandığını söylüyorsa ben önce mahkeme kararına sonra o insanın vicdanına inanırım. Ben Aytun’un yolsuzluk yaptığı imasında bulunmuyorum.
İddia: Ankara’da bir dergi kurduk, kendisi o çalışmanın içerisine girmedi, eşini soktu. Benim ismim olmasın dedi.
Cevap:Gizli saklı bir şey yapmadım. Sevgili Hadi’nin ricası üzerine ortak oldum. Bu süreçleri tüm açıklığı ile Sayın Nesrin Yanık bilir. Ortaklığım kanuni olmasına rağmen Cumhuriyet gazetesinin haklı eleştirisi üzerine kendim ayrıldım ve eşimi ortak yaptım.
İddia: Benim şoförümün emeğini çaldı diye sağda solda konuşuyormuş. Ben Ankara’da değildim. Derginin başında sen vardın. Problem olduysa ona ait problem olmuştur. Ben geldim vergi borçlarını falan temizledim.
Cevap: Sözü edilen borçlar eşimin ortaklıktan ayrılmasından sonra oluşmuş ve ödenmemiştir. Üstelik ben ahlaki olarak ticari konuların kamuoyu önünde tartışılmasına karşıyım. Kimseyi bu tür konularda ithamla hakkımı savunmam.
İddia: Mesela Ufuk Söylemez sitemde parayla yazı yazıyormuş.
Cevap:Başkalarından duyduğu söz.
İddia: Kardeşimi dışlamışım. Yalan…
Cevap: Bunu bana söyleyeni söylersem çok üzülür.
İddia: Bunlar doğruysa 8 yıl boyunca beni biliyordun da neden yazdın?
Cevap: Senin özel hayatın beni ilgilendirmez. Bizim ilişkimiz yazar-dost düzeyindeydi.
İddia: Emin Şirin’le, Mesut Yılmaz’la, Erkan Mumcu’yla, Tansu Çiller’le kavga etmiş İnternethaber’i kullanmış.
Cevap: Yazar kimliğimle yazdığım eleştiriler kavga değildir. Yalan söylüyor.
İddia: Çiller’den Yılmaz’a, Yılmaz’dan Mumcu’ya, Mumcu’dan Ağar’a ve daha sonra da bir yol bulamayınca da tek başına aday olmuş.
Cevap: Çiller’den ayrılmadım bileğimin hakkı ile kazandığım 1995-99 önseçimlerinde listenin başından çıkarıldım. Bu iki defa tekrarlanınca “bu partide senin işin yok git” dendiğini düşündüm. İstenmeyen yerde onursuzlar durur. Listelerden neden çıkarıldığımı da Özer Çiller’in en yakın arkadaşı bana anlattı. Ayrıca o dönemde bazılarının nasıl milletvekili listelerine yazıldığını Hadi bilir. Sayın Mesut Yılmaz ile sorunum olduğu yalandır. En az haftada bir defa görüşür, devlet deneyiminden yararlanmaya çalışırım. Kendisine sonsuz sevgim ve saygım vardır. Sayın Ağar’la aynı dönem bürokraside çalıştık. Sonra o bakandı ben yine bürokrattım. Çok yakın dostluğumuz vardır, ama siyasi birlikteliğimiz olmadı. Nitekim Mumcu bana danışmanlık önerdiğinde önce Sayın Ağar’ı arayıp kendisini bilgilendirdim. O da bana “acele etmişsin” dedi, “birlikte iyi işler yapacaktık.” Ama bilgilendirmeme çok memnun oldu. Mumcu’ya gelince… Teröriste “gerillâ” dediği gün Türk kamuoyuna bir mektup yazarak danışmanlığından istifa ettim. Yani konu kişisel değildi. Tek başıma, kimsenin emanetçisi olmadan aday olmama gelince… İşte bu hareketim bile kimseye gebe olmadığımın en güçlü ispatıdır.
İddia: Yani benim aleyhime yazarken kendi geçmişine bakıp dönecek ve diyecek ki; ben neydim, ne oldum? Aytun Çıray gazeteci değil. Bu sitede yazarak kendisine bir yol çizmiş. Yazı yazan bir adam olmuş. Ben ona reklam buldum diyormuş. Bulmasaydın. Ben zorladım mı? Silah mı dayadım? Kaldı ki sen bana geçmişte ekmek yedirmişsen ayıp değil mi şimdi onun lafını ediyorsun? Nereden ayrılsa oraya küfür ediyor. Şimdi de benden ayrılmış küfür ediyor. Garipsemedim.
Cevap: Nerden ayrılmışım da nereye küfür etmişim? Kendisini aklamak adına çirkin bir itham. Yalan.
İddia: Ben açık ve net bir şekilde Süleyman Soylu’nun benim arkadaşım olduğunu söyledim. Hiçbir şekilde sitemde Soylu’nun aleyhinde yayın yapılması taraftarı değilim. Soylu beni arıyor; “Aytun bey bizimle ilgili yazı yazıyor ama doğru yazmıyor.” diyor. Ben de Soylu’ya her defasında “Aytun’un numarası bu. Onu ara” dedim. Yine bir yazı yazdı ben yapma, benim arkadaşım dedim. Peki çıkarayım dedi. İkincisinde yine aradı Soylu “Aytun bana hakaret ediyor” dedi. Ben de yine Aytun’u ara dedim. Aradı. Ben de Soylu’nun yanındayım. Aytun aynen şöyle dedi: “Süleyman bey, benim elimin altında daha başka şeyler de var. Mesela Özer Çiller’le otel ortaklığınız gibi.” Ben Soylu’ya telefonu kapat dedim. Şimdi, ben gazeteciyim, siz de. Bu yolları siz de ben de iyi biliyoruz. Bu cevap siyasi şantajdan, aba altından sopa göstermek değil de nedir? Sen kimsin ki İnternethaber’in ismini kullanarak kendine siyasi rant sağlamak için insanları tehdit ediyorsun? Aradım, “Süleyman Soylu için kellemi değil, gövdemi koyuyorum. Yazını kaldırıyorum. İstersen arşa çık, kahramanlık nidaları at, Hadi Özışık sansürcü de.” Bu mantıkla ben sansürcüysem kabul ediyorum. Benim sitemi siyasi şantaj aleti haline getiren bir kişinin yazısına son vermek sansürcülükse sansürcülüğü kabul ediyorum. Hiç pişman değilim. 8 yıl boyunca hiçbir yazına müdahale etmemişsem ve şimdi etmişsem kendine bakacaksın. Emin Çölaşan bağırıp duruyor sansürlendim diye, Aytun Çıray kim? Devletin eski bir memuru.
Cevap: Yukarıdaki sözler içinde cevabı da oluşturuyor. Yazılarım arşivlerde ve Ege’de çıkan Yenigün gazetesinde de var. Tek bir hakaret yok içlerinde. Soylu hakkında yazdığım ilk yazı aslında Özışık’ın yazısından alıntıydı: “Soylu Çiller’in emanetçisidir, çünkü Çiller Özışık’a ‘ana-oğul yönetiriz’ demiş” diye yazdım. Bir diğerinde de, “TOKİ Başkan Yardımcısı Sadık Soylu, Süleyman Soylu’nun öz amca oğludur. Türk ordusunun bir üsteğmenini tokatlamıştır” diye yazdıktan sonra sıra Soylu’nun Mert Çiller’in otel işlerini takip edip etmediğimi sormaya gelmişken sansür geldi. Özışık, olayları çarpıtmak için bazı sözlerini de saklıyor. Ama benim şahidim var. Gerekirse açıklarım. Çünkü o bir gazeteci.
Unuttuğu bir sözünü daha hatırlatayım Özışık’a: “Biz Mümtaz Yavuz’un Soylu’yu desteklediğini saklıyoruz, sen açıklıyorsun.”
Başarı ise ne zengin, ne de ünlü olmak demek değildir. Başarı özgür olmak ve dost biriktirmektir. Bence Hadi Bey çok yalnız.
Hadi Özışık; “Devletin eski memuru” diyerek de beni küçümsediğini ima ediyor aklı sıra. Sanki kendisi on tıbbiye bitirip, yirmi ihtisas yapmış bir bakan. Ayrıca devletin memuru olmak onurlu bir iştir. Özellikle müsteşarlık yapmışsan. Fakat en onulusu makam veya tahsil değil, dosdoğru adam olmaktır.
Sevgili Hadi Özışık’a son olarak şunu söylemek isterim; ben Süleyman Soylu’yu çok tanımam. Tanınmış, tanınmağa değer bir kişilik de değildir. Onunla ve onun hamileriyle kişisel hiçbir sorunum olamaz. Ben, Soylu gibilerinin DP’ye Genel Başkan, ülkeye Başbakan olmasını sakıncalı bulduğum için yazdım o yazıları.
Çiller’in siyasete dönmesini istemiyorsam eğer, nedeni onun beni listeden çıkarması yüzünden değil ülkeye verdiği ve verebileceği zararlar yüzündendir. Yazan çizenlerin görevi de bu değil midir? Yazarların bir siyasetçiyi destekleme ölçüleri ahlâk, bilgi, tecrübeleri olmalıdır. Bir yazar, gazeteci bir dükkan çırağını sırf arkadaşı olduğu için desteklemez.
Yani sorun ne Hadi Bey benim için, ne de arkadaşı Soylu… Memleket, millet sevgisiydi sadece.
TURKTIME: Çiller’in Soylu’yu ziyaret etmesi acaba emaneti almak için bir adım mı diye değerlendirildi. Merkez sağ’da neler oluyor?
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...