Gerçekleri eğip büker, duruma göre bir öyle söyler bir böyle, güya tartışıyormuş gibi yapar, sadece soru soruyorum der ama o sorusuyla takipçilerine “Haydi buyurun. Kapıyı açtım, siz devam edin” der, sonra da kenara geçer hiçbir şey dememiş gibi, kendini aslında kaynağı olduğu tartışmalardan çekip bir de kendi dışındaki bir konu hakkında görüş beyan ediyormuş gibi olaya tekrar dahil olur. Bu katılımını kah gazeteci olarak kah sosyolog kimliği ile kah sıradan bir yurttaş pozunda sunar.
Ertuğrul Özkök’ten bahsediyoruz. Özkök bu yapısıyla tüm zamanların en büyük çürütücüsü olmayı hak kazanmış, değişebilme ve kıvırabilme yeteneği ile en yakın rakiplerine bile uzak ara fark atmıştır. Bu anlamda Özkök’ü sadece gazeteci olarak tanımlamak yeteneklerine hakaret olur. O, gazetecilik yaparken aynı anda bir toplum mühendisi gibi çalışıp gündemini dayatır.
İşte bu Özkök genel yayın yönetmenliğinden kovulduktan sonra ne zamandır köşesini imalı intikam yazılarına ayırmıştı. Derken eski hastalığı depreşti ve toplumsal dinamikleri tekrar dizayn etmeyi denedi.
Tam da gündem terörken tuttu Türklerin artık Kürtlerle yaşayamayacak bir hale geldiğini belirtti, bölünmenin tartışmaya açılmasını önerdi ve ortalık karıştı. Her kesimden tepki gelince o eski tiradını atıp “Ama ben ne dedim ki? Sadece bir soru sordum” diye eleştirenleri payladı.
Ve Özkök BDP’li Kaplan’ın bile “Bu ülkede tartışılmayacak bir şey varsa o da ülkenin birlik ve bütünlüğüdür” dediği bu ortamda serptiği ayrılıkçı tohumla bir kez yine KAYBETTİ.