Sorsalar; “Onu nasıl bilirsiniz?” Cevap: "Lafını sakınmayan, kavgacı, polemiğe bayılan…" Örnekler artırılabilir. Tekrar sorsanız; "bu bilgilere nereden sahipsiniz?" Ortak cevap şu olacaktır: "Televizyondaki tartışma programlarından…"
Evet… Vatan yazarı Can Ataklı’dan bahsediyoruz. Dikkatini çekti sanırız: Vatan yazarı dedik. Ama Ataklı yazılarından çok, televizyondaki hararetli tartışmaların vazgeçilmez bir figürü olarak arz-ı endam ediyor uzun zamandır. Yazarlığı televizyonda geçen bir alt yazıya indirgendi neredeyse. O bir televizyon starı olma yolunda ilerliyor.
Habertürk’ü de açsanız Ataklı’ya denk geliyorsunuz Beyaz TV’yi de. Bu iki kanalda program yapıyor diyelim. Ama sadece bu iki kanal mı? Telefonla bağlanıp görüşlerini savunduğu programları kayda geçmesek bile hemen her gün bir başka televizyonda Ataklı’ya denk gelmemeniz söz konusu değil. Neredeyse zamanın çok büyük bölümünü kanal kanal dolaşarak geçiriyor.
Tamam… Gazeteciler illa ki görüşlerini halkla paylaşmalı, farklı bir bakış açıları varsa bunları dile getirmeli ama her uzatılan mikrofona atlamak, her çağrılan programa koşa koşa gitmek ve reytingin en kolay ama ucuz yolu olan “polemikçilik”i keşfedip talep yaratmak için kendinizi bu şekilde konumlamak bire gazetecinin halkı aydınlatma derdinden çok ekrana tutulma hastalığıdır ancak. Maalesef, Ataklı epeydir bu hastalığa tutulmuş durumda.
Ekrana tutulma hastalığına yakalandığı ve iyileşme yönünde bir emare göstermediği için, Can Ataklı kaybetti.