Ayalon'un Çelikkol'a davranışı, Erdoğan'ın nutukları konusundaki haklı şikâyetler üzerindeki dikkatleri dağıttı. Ayalon kendi partisi içinde saygınlık kazanmak için Türkiye'yi kurban durumuna düşürerek, İsrail'le ilişkilerin soğutulmasını isteyen bazı Türklere güçlü bir koz verdi.
Herb Keinon (Arşivi)
Yabancı bir büyükelçiyi protesto için Dışişleri Bakanlığı’na çağırmak diplomatik ilişkilerde çok sık görülen bir durumdur. Bir ülke, diğerinin hoşuna gitmeyen birşey yapar ve elçisi azarlanmak için ev sahibi ülkenin dışışleri bakanlığına çağırılır. İsrail’de bu uygulama genellikle müsteşar yardımcısı düzeyinde yerine getirilir. Sözgelimi, Britanyalılar aralıkta Kadima lideri Tzipi Livni için tutuklama emri çıkardığında, Britanya Büyükelçisi Tom Phillips İsrail Dışişleri’nin Batı Avrupa’dan sorumlu Müsteşar Yardımcısı Naor Gilon’la oturup konuşmuştu. Gilon aynı zamanda ekimde, tehlikeli biçimde İsrail karşıtı bir televizyon dizisini protesto etmek için Türkiye’nin Tel Aviv büyükelçiliği geçici maslahatgüzarını da görüşmeye çağırmıştı.
Erdoğan hiç özür dilemedi
Bu görüşmeler neredeyse her zaman kapalı kapılar altında yapılır, ardından fırçalanan elçi mesajı başkentine iletir. Tüm bunların sonrasında, dünyanın sözkonusu olayın hatırı sayılır derecede endişe ve/veya öfke yarattığını öğrenmesi için genellikle bir basın açıklaması yapılır. Bu iş genellikle böyle yürür.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon diplomaside acemi değil. Önce Dışişleri Bakanlığı’nda, sonra Başbakanlık ofisinde çalıştı, ardından İsrail’in Washington büyükelçiliğini yaptı ve şimdi de dışişleri bakan yardımcısı görevinde. Kurallara ve adabımuhaşerete hâkim; fakat Türkiye Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’a yönelik davranışında bunları ihlal etti. Böylece dikkatleri, İsrail’in Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın durmaksızın nutuk atması ve Türkiye’nin İsrail karşıtı televizyon dizileri konusundaki haklı şikâyetlerinden, Türk elçinin kasıtlı olarak daha alçak bir koltuğa oturtulup Ayalon ve yardımcılarının ona yukarıdan bakmasına çekti.
Sonuç şu: Türkiye kurban gibi görünüyor ve İsrail özür dilemek zorunda bırakılıyor - Erdoğan bunu hiç yapmadı; Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’i hiç de diplomatik olmayan bir üslupla azarlayıp oturumu terk ettikten sonra bile özür dilemedi. Belki de en zarar verici olanı şu ki, Erdoğan gibi Ankara’yı Kudüs’ten uzaklaştırmak isteyenlere büyük bir koz verilmiş oldu.
Erdoğan bir ‘Türk Kralı 14. Louis’ değil. O devlet değil. Türkiye’de mahkemelerde, orduda ve sivil bürokside, İsrail’e yönelik keskin tonun değişmesini isteyecek birçok kişi var. Fakat artık sorun şu ki, bu
insanların seslerini yükseltmesi daha zor olacak. Sözgelimi Türk ordusu kendi çıkarları için ilişkileri düzeltmeye başlamak istediğini söylese, Erdoğan gibi ilişkileri soğuk tutmak isteyenler “Onlar bizi aşağıladıktan sonra mı?” diye sorabilecek. Peki Ayalon kuralları biliyorsa neden ihlal etti ve İsrail’i de kendi ayağından vurdu?
İki sebep var: İlki siyaset; ikincisi liderlerle medya arasındaki mesafe. Önce siyaseti ele alalım. Ayalon sadece bir diplomat değil. O aynı zamanda hırslı bir siyasetçi. Pazartesi günü siyasetçi Ayalon, diplomatik Ayalon’dan alabileceğinin en fazlasını aldı. Ayalon bir siyasetçi olarak partisi İsrail Evimiz’de iz bırakmak istiyor. Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman bir soruşturmasın ve muhtemelen suçlamanın tozbulutu altındayken, hem partinin liderliği, hem de dışişleri bakanlığı kısa süre içinde boş kalabilir. Özellikle de geçen yıl İsrail’e karşı yaptıkları bütün o huysuzluktan sonra, parti içinde saygınlık kazanmak için göğsünü Türklere doğru kabartmaktan daha iyi ne yapabilirdi ki? Kulağa kötü diplomasi olarak geliyor belki, ama Evimiz İsrail için harika bir politika bu.
İşin bir de medyanın rahatlığıyla ilgili boyutu var. Ayalon’un işlerin bu şekilde yürümesini istediğini düşünmek zor. Elbette, basını bu azarlamaya davet ederek normları ihlal etti. Basını bir kez orada gördüğünde de muhtemelen kendini kaptırdı ve sahneyi düzenlemeye başladı: Çelikkol’u koltuğa oturt, hiç gülme, elini sıkma, masada sadece İsrail bayrağı olsun. Ayalon dostlarıyla konuştuğunu sandı. Mikrofonun açık olduğunu ve kameraların çektiğini unuttu.
Şaron basınla ilişkileri çözmüştü
Basınla haberlerini yaptıkları insanlar arasında fazla yakınlıktan kaynaklanın sorunlar sadece İsrail’de görülen bir fenomen değil. Fakat bu, eski başbakan Ariel Şaron’un gayet farkında olduğu bir fenomendi. Şaron bir ABD ziyaretinde, kendisiyle seyahat eden gazetecilere brifing vermişti. Bunlar genelde son derece gayrıresmi olaylardır: Gard düşürülür, karşılıklı şakalar yapılır. Fakat Şaron brifinglerden birinde yardımcılarını fazla rahatlamamaları konusunda uyarmış, salı günü medyayla gülenlerin, bu gayrıresmi anlarda söylediklerini cuma gününün gazetelerinde okurken ağlayacağını söylemişti.
O dönemde ABD büyükelçisi olan ve bu brifinglere katılan Ayalon’un, Şaron’un bu sözlerini duymuş olması kuvvetle muhtemel. Onları hayata geçirmemesi ne kadar acı. (İsrail gazetesi, 14 Ocak 2010
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...