Onu tanımayanınız yok. Vatan Gazetesi’ndeki yazılarıyla, televizyondaki tartışma programlarında görüşlerini tüm inancıyla savunmasıyla Can Ataklı son dönemin en çok göz önünde olan gazetecilerinden. Herkesin güce tapınıp bir bir AKP’nin yanında yer aldığı bir dönemde AKP’ye en sıkı muhalefet eden gazetecilerden biri oldu. O kadar ki referandum öncesi tek başına muhalefet partisi gibi hayır çıkması için mücadele etti. Ancak ne bu mücadelesi ne hayır çıkmasına yetti, ne de referandum tahmini tuttu. Peki Ataklı nerede yanıldı? Toplumdaki hangi dinamiği görmedi? 28 Şubat’ta AKP’nin öncüllerine siyaset sahnesini dar edenlerle mücadele ederken bugün neden AKP’nin en sıkı muhalifi? İşte tüm bunların ve çok daha fazlasını Can Ataklı Turktime okurları için anlattı.
28 Şubat sürecinden sonra özellikle o yapıyı eleştiren bir duruşunuz vardı. Şu andaki iktidar da 28 Şubat sürecinde iktidar olan zihniyetle bir şekilde aynı veri tabanında. Ama bu iktidara çok sert muhalefet yapıyorsunuz. Bu bir paradoks mu yoksa bunu ayrıştırmak mı gerekiyor?
Ben bunu bir paradoks olarak görmüyorum. Çünkü 28 Şubat’ta yazdıklarım ya da savunduklarımla bugün yazdıklarım ve savunduklarım arasında büyük bir fark yok. İkisinde de aslolan demokratik mekanizmanın çalıştırılması. Demokratik yollarla iktidarlara ya da siyasetlere karşı mücadele edilmesi gerektiğini söylüyordum, bugün de aynı şeyi söylüyorum. 28 Şubat’ta özellikle merkez sağ kanat çökertildi. Ben bunun nelere yol açabileceğini o günlerden görüp; eğer merkez sağı tümüyle yok ederseniz bunun yerine daha marjinal ama arkasına büyük kalabalıklar toplayabilen siyasetler yer alır mantığı ile karşı çıkıyordum. Geçen süre bunun yanlış olmadığını gösterdi. 28 Şubat’ta merkez sağ sistem çökertildi ama merkez sağ seçmeni ya da kendini sağda gören, sola karşı gören, daha muhafazakar olduğunu belirten kesim kitlesel olarak, çekirdek kadrosu siyasal İslamcı olan, arka planlarında Türkiye’nin daha dindar bir ülke olmasını ya da bir İslam cumhuriyetine benzemesini isteyen bir kadroyu bugün görülmemmiş bir biçimde destekler duruma düştü. Merkez sağ seçmen bunu bilincinde olarak mı yapıyor, o daha sosyolojik bir tahlil ama gördüğünüz somut durum budur.
Merkez sağdan AKP’ye bir kayma var değil mi?
Kayma değil olduğu gibi oraya geçtiler. Merkez sağın yönetim kadrosu yani batılı anlamdaki kapitalist anlayışa sahip kadrolar tamamen tasfiye oldu ya da bir şekilde şekil değiştirerek bugün AKP’nin hizmetinde ya da AKP’nin özellikle ülke yönetimindeki vurucu gücü haline geldi. Ben şuna benzetiyorum; daha dindar, daha siyasal İslamcı zihniyet Türkiye’de yüzde beş ile sekiz arası bana göre. Halka halka devam ediyor bunlar… Dindar kesim siyasete çok karışmayan, Cumhuriyet temel ilkeleriyle kavgalı olmayan ama bunlar değiştirilirse de şikayet etmeyecek olan bir kesim. Bir halka daha var; dinin siyasete alet edilmesiyle kendilerine bir ikbal arayan bir çevre. En son halkada da iktidarın yanında olarak bunun bütün nimetlerinden yararlanmak isteyen, bu nedenle de ideolojilere, siyasal görüşlere sistemlere çok fazla önem vermeyen bir kesim. Bunların sayesinde sağ iktidar ülke yönetimine geldi ama ülkenin asıl yönetimi çekirdek kadro dediğimiz o yüzde beş ile sekiz arasındaki zihniyet bugün ülkenin yüzde doksan beşine hükmeder duruma geldi.
Nasıl oldu bu?
Çevre faktörü ile. Merkez sağı öldürdünüz diye bir çekirdek kadro 2002’nin şartları içerisinde bir şekilde iktidara geldi. Yönetim kadrosu tamamen onlarda ama aldıkları destek eski merkez sağ, sol, liberal… Bütün bunların desteği ile tamam ama ülkenin esas yöneticisi 10 tane adam sayarsanız onlar da birbirleriyle yakın arkadaşlık bağı olan, hem zihniyet bağı olan hem de inanç bağı olan ve bunlardan asla taviz vermeyen ve birbirlerinden kopmayan bir kadro. Ve bu kadro ülkenin yüzde 95’ine hakim şu anda.
AKP HEP BİZİM DEDİKLERİMİZİ YAPTI AMA YAPTIKLARI TAKLİT!
Sakıncası ne bunun sizce?
Türkiye gözle görüşür bir biçimde çok ciddi parlıyor ama işte hepsi taklit. Mesela bu iktidarın Türkiye’ye kazandırdığı, getirdiği çok önemli şeyler yok, taklitler var sadece. Geçmişte yapılmamış olan, eleştirdiğimiz “neden yapmıyorsun” diye kafalarına vurduğumuz pek çok şeyi bugün bu iktidar yerine getiriyor. Neden çünkü not almışlar. Çok basit bir örnek vereyim; 1980’li yılların sonunda İstanbul’un trafiğini çözmek için oradan oraya giden yeraltı tünelleri öneriliyordu ya da üstten gidecek yollar yani hiç kesintiye uğramadan direk gidecek yollar. Kıyametler koptu yok olurdu yok olmazdı diye. Bak bu iktidar geldi, sessiz sedasız İstanbul’a iki tane tünel açtı. Bir kısmını ben kullanıyorum, bugün Dolmabahçe’den Kağıthane’ye 3 buçuk dakikada gidebiliyorsun. Normal yoldan gitmeye kalksan herhalde 35 dakika. Bu bir taklit. İyi bir taklit tamam ben bir şey demiyorum ama üretkenlik, yaratıcılık ölür. Belli nitelikleri olmayan insanları iş başında tutarsanız taklitle parlak işler de yapabilirler. Mesela bugün görünen parlak taklitlerden biri TOKİ. Senelerce bu insanlar gecekondularda oturdu, neden çünkü ev alacak paraları yoktu. Ama sadece karşınızdaki Can Ataklı’nın bundan 20 sene önce yazdığı “kardeşim bu gecekonduları topluca alın, oraya toplu konutlar inşa edin” dediği onlarca yazısı var. Bu adamlar bunları not almışlar. Gayet güzel, Bunu Can Ataklı’dan çalmışlar manası ile söylemiyorum. Bana da gökten gelmedi vahiy gibi, konuşuyorsun paylaşıyorsun ortaya bir fikir çıkıyor, sen bunları söylediğinde dinliyorlar çok güzel bravo hemen bir komisyon kuralım diyorlar. Bunlar komisyon falan kurmadı. Geldi başbakan, pratik bir çözüm buldu. Diyorlardı ki yasal engeller var, imar yasası var… Dedi ki “Başbakanlığa bağlı bunlar imar sisteminin falan dışındadır, kararı ben veririm.” Gözünün kestirdiği yere tamam burayı çevirin, yıkın bütün evleri, çıkın 50 blok. Orada kaç bin kişi yaşıyor? 10 bin, kaç blok yaptın 20 bin. 10 bini bunların ayda yüzer liradan bunlara verin kalan 10 bini satın maliyeti çıkarın. Ya da küçük kasabalarda yerler buldu konut çıktı. Diyorlar ki kardeşim 100 lira kira öder gibi ev sahibi olun. Biz bunu yıllarca söyledik; konutla ilgili bir şey yapın, bunları denetleyin, burada 10 yıllık, 20 yıllık vadelerle insanları ev sahibi yapın. Yok enflasyon yüksek de, bu sistem olmuyor da, bankalar kaçıyor da. Dediler ki mortgage Türkiye’de olmaz, öylemi dedi 20 yıl vadeyle kredi vereceksin. Bakın mortgage yasası Türkiye’de yok ama sistem fiilen mortgage.
Ama güzel değil mi? Sonuçta sizin yapın dediğiniz ama yapılmayanları AKP gelmiş yapmış.
Ama bunların hepsi taklit. Bunun sakıncası şurada; bu gelir gelir gelir yani taklit de bir yere kadar. Bugün Bill Gates diye adamın biri Amerika’da çıkıyor, bütün dünyayı kasıp kavuruyor.Bilgisayara girdiğinde olağanüstü sonsuz bir alan çıkıyor.3 tane akıllı adamı yanına aldığında bir bakıyorsun bir belediye bile kentin bütün sokaklarını, evlerde oturanları, oturanların kimliklerini, onların niteliklerini bilgisayarlarına yüklemiş. Adresi yazıyorsun, düğmeye basıyorsun bir bakıyorsun beş kişi var. Can Ataklı oturuyor karısı var, kızı var, şu işi yapıyor, bununla ilgileniyor, bahçesinde şu kadar ağacı var, çiçekleri var kırmızıları tercih etmez gibi bir dünya şey çıkıyor.
AKP’NİN EN BÜYÜK BAŞARISI İKTİDAR GÜCÜNÜ FÜTURSUZCA KULLANMASI
Peki, o zaman taklitse, muhalefet de taklit yapsın. Muhalefetin de bir sürü belediyesi var. Başarı biraz da taklit denerek karartılıyor mu acaba?
Hayır, karartılmıyor. Bakın ben bunu bütün açık yürekliliğimle söylüyorum. Burada başka sakıncalar var. TOKİ bu taraftan baktığında çok güzel ama diğer taraftan baktığında da başka bir şey çıkıyor. Mesela bu sayede büyük kentlerde rantlar yaratılmaya başlanıyor. Bu rantlar birçok insanı zengin ediyor. Yapılan işlerin çoğunda bir parlaklık var evet. Mesela eskiden yarım saatte gittiğim yolu şimdi on dakikada gidebiliyorum. Bu işlerde iktidar kaynakları çok iyi kullanılıyor.
AKP’nin gerçekten de başarılı olduğu bir alan yok mu?
AKP iktidarının bence görülmemiş başarısı gücünü fütursuzca kullanma. Bu konuda çok başarılı. Belki Türkiye’de ilk defa bir başbakan Türkiye Cumhuriyeti başbakanı diye imza atıyor. Bunu sık sık söylüyorum zaten; ben Türkiye Cumhuriyeti başbakanıyım, benimle düzgün konuşacaksın, ceketini ilikleyeceksin gibi kendini öteki gibi görüyor aslında ben sana öteki falan demedim ama kendini öyle görüyor. Bak şimdi ben size nasıl egemen oldum modunda. Bunun için işte bu böyle şaşalı korumalarla geziyor. Onun için işte devlet dediğin zaman şahin olabiliyor Başbakan. Bir tarafta devlet küçülecek, her şey özelleşecek, gerekirse askeri de özelleştiririz gibi çok liberal bazı söylemlerde bulunurken devlet dediğin zaman şahinleşen bir tavrı var.
AKP KENDİ ZENGİNİNİ DEĞİL KENDİ SERMAYESİNİ YARATTI, O SERMAYE ERDOĞAN’I TANRILAŞTIRDI
Hınç mı bu sizce, bir şekilde hınç mı alıyor?
Hınç değil ama… Ben giderek bu tavırdaki şiddet azalacak sanıyordum ama giderek artıyor. Devlet bendeyse güç bende diyor. Mesela küçük bir çocuğa ağzından kaçırdı “ Başbakansın ya astığın astık, kestiğin kestik” dedi. Bakıyorum demek ki olaya böyle bakıyor. Ha bunun sakıncası ne? Bunun sakıncasını şöyle anlatayım; mesela 6 yıl ekonomiyi, Derviş’in kurduğu sistemle götürdüler, bozmadılar bak bu konuda iyiler. Onun dışında faydalanmaları gereken çevreleri çok hoş tutuyorlar borsa, döviz piyasaları, faiz piyasaları gibi ama kendi de söyledi yeni bir sermaye oluştu diye. Bir başarı da şurada; bütün eski başbakanlardan şikayetini söylüyor herkes kendi zenginini yaratıyor diye. Tayyip Erdoğan kendi zenginini yaratmadı, kendi sermayesini yarattı. Bugün iktidara çok bağımlı iktidarın iki cümlesine bakan onu adeta tanrılaştıran bir sermaye yapısı var. Bu sermaye sahipleri dünün küçük tacirleri, girişimcileri, kendilerini fazla ifade edemeyen etmek için iyi bir eğitim almamış, dünyaya açılmamış Özal’la birlikte böyle başlayan bir şeylerle etrafı kolaçan eden ama nitelik olarak baktığında çok bilgili donanımlı olmayan ama o girişimci ruhuyla devlet tarafından da açılınca palazlanmış şimdi yükselmiş bir kesim. Bunların üçüncü nesli çok iyi olabilir, ona bir şey demiyorum bugün büyük sermayeleşen yapıların ikinci değil ama üçüncü nesilleri çocukları değil ama torunları çok farklı olabilir.
Çok yalın olarak siz AKP’ye neden karşısınız? Siz muhalif bir gazetecisiniz, muhalif kimliğinizle tanınıyorsunuz. Açtığınızda illaki bir çok nedeniniz vardır ama kategorik olarak nasıl sınıflandırırsınız?
Bir, siyasal İslamcı bir yapıları var, beni rahatsız eden bu. Din düşmanı değilim dine karşı değilim ama ülke yönetiminin ya da yaşamı biçiminin dini kurallara göre yönetelim ya da şekillendirelim dediğiniz zaman yaratıcılığın, gelişmenin ileri gitmenin, daha kaliteli olmanın pek mümkün olmadığına inanıyorum. İkincisi demokrasi, hukuk, insan hakları gibi kavramları çok istismar ediyorlar. Bugünkü iktidara bakıyorum hiçbir demokratik bir yapısı tutumu yok ama söylem var. Ben de soruyorum Orta Anadolu’dan doğuya doğru gittiğin zaman neden evet çıktı? Demokrasi özlemi, özgürlük özlemi peki nasıl bir ülkedir ki bu kadınlara yönelik şiddetin en fazla olduğu, çocuklara yönelik şirketin en fazla olduğu kişi haklarına hiç rivayet edilmeyen bir bölgede en yüksek seviyede demokrasi ve özgürlük talebi çıkıyor. O zaman burada bir çelişki var diyorum. İşte bunlar sos olarak kullanılıyor. Demokrasi, özgürlük falan umurunda değil adamın. Mitingler öncesinde karısını döven ya da aşağılayan, zihniyet olarak kadınlarının toplumda yer almaması istemeyen çalışmasın diyen seçme sistemini ancak biri işaret ettiği zaman kavrayabilen bir adam nasıl demokrat olur diyorum. Çünkü demokrasi aynı zamanda bir yaşam biçimidir. Gidip seçimde oy kullanmakla demokrat olmuyorsunuz uygulamayla demokrat olursunuz. İki; kendi iktidarını sürdürmek adına görünen veya görünmeyen baskılar yapabiliyorsa, bir takım insanları tehdit edebiliyorsa… Yani Başbakan’ın söylediği başka bir ülkede söylenemez, ” Bi taraf olan bertaraf olur” bunu söylemeye hakkı yok demokrat bir adamın. Bunu ben söylerim gazeteci olarak “ kardeşim yok böyle tarafsızlık falan koy tarafını ortaya” ama sen başbakansın ve bu konunun bir tarafısın, güç senin elinde bu bir korkutmadır.
Sizce bu tavırlar AKP’nin kendi yapısal sorunu mu yoksa gücün kendi sorunu mu?
AKP’nin sorunu değil. Bu bekli de Tayyip Erdoğan neden başarılı sorusunun cevabı. Çünkü Tayyip Erdoğan’ın kafa yapısı hitap ettiği kitle ile çok farklı değil. O neden hoşlanıyorsa öyle konuşuyor. O güçten hoşlanıyor güçlü konuşuyor. Öfke de bir hitabet sanatıdır diyor. Kendisi de biliyor çünkü öfke yaptığı zaman karşısındakinin saygı duyacağını biliyor ama doğru düzgün demokrat, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğüne inanarak yaşam biçimi oluşturmaya çalışanlar bunu reddediyor zaten.
HALK KAVGADAN HOŞLANIYOR!
Öfke yapınca saygı duyulacağını biliyor dediniz ve siz de Türk televizyonları, gazetecileri içinde en öfkeli insanlardan birisiniz. Peki sizin bu kadar öfkeli olmanızın sebebi ne?
Hayır öfkeli değil. Birincisi ben tehdit etmiyorum, hakaret etmiyorum. Bunca yıldır ekranlardayım ve beklide kendi inandığı fikirleri en ateşli, en düzgün, doğru bir Türkçe ile anlatan adam şöhretim vardı ama maalesef bir TV kanalında daha düzeyli olarak yapmaya çalıştığımız programda kişisel yaşama çok girmeye çalışılması ve oradan çıkış yapmaya çalışılması yüzünden bende anlık öfke patlamalarına neden oldu. Kişisel konular girince orada paniğin de yarattığı bir öfke vardı çünkü onun izahı o programda yapılamayabilir. Çünkü onu anlatmak gerekiyor. Bazı şeyleri bir cümle ile anlatamazsınız. Programın bitimine 15-20 saniye kala saçma sapan bir iddia atıp programı kapatırsan bunu anlatmanın çoğu zaman yolu öfke maalesef. O zaman da ne oluyor, benim çok haz etmediğim maalesef sizin sahip olduğunuz bu internet ortamında aklına gelen aklına geleni, canının istediği her şeyi yazabildiği için ya da insan karalamak, hakaret etmek, birini küçük düşürmek çok kolaylaştığı için bu yolla bir anda böyle önleyemeyeceğiniz bir biçimde zincirleme bir reaksiyon oluyor. O arkadaşım (Ahmet tezcan’ı kaxstediyor… TT) kendi internet sitesine “Can Ataklı’nın aşırı bağırması ve üslubu yüzünden yayın sona erdi” cümlesini, daha doğrusu bunu içeren haberi 48 tane ayrı internet sitesi üzerinde hiçbir işlem yapmadan copy-paste yöntemi ile sanki kendi haberleriymiş gibi sitelerine koydukları zaman, internete meraklı olan milyonlar her tıkladıklarında böyle bir haberle karşılaşıyorlar ve bu bir insanın karalanması, yok edilmesi, aşağılanması gibi bir durum doğuruyor.
Yani sadece tahrik edildiğiniz için öfkelendiniz…
Öfkeli konuştuğumda ya da ben öfke sanatımı harekete geçirdiğimde benim yaptırım gücüm yok. Ve bu halkın hoşuna gidiyor. Deniyor ki halk kavga istemiyor. O zaman neden hep bu programlar izleniyor? Sadece siyaset için demiyorum, evlilik programı yapılıyor orada kavga çıktığı zaman reyting patlıyor. Ama bunu söyleyen yine o elit kesim halk kavgadan hoşlanmıyor… Hayır efendim halk hoşlanıyor. Tayyip Erdoğan “ben seni bertaraf ederim” dediği zaman helal olsun diyor ama kimse sormuyor evini 3 buçuk milyona havada karada satarım diyorsun peki nereden buldun bunu. Ya da cebinde simit parası olmayan Başbakan’ın 3 buçuk milyonluk siteye sahip olmasını sorgulamıyor. O zaman yine demokrasi nerede diyorum. Çünkü demokrasi öncelikle sorgulamaktır, merak etmektir. Bugün Kılıçdaroğlu’na da sordular senin de villan var diye verdiği cevap doğruydu; hesabını verdikten sonra her şeyin olur. Sen siyasete girerken çocuğumu okutamıyorum diyip de ondan sonra da 3 buçuk milyonluk bir şeyi havada karada satarım diyorsan halk bunu sorgulamıyorsa sorun var demektir. Bugünkü kamuoyu sorgulamayan sadece destekleyen bir kamuoyu işte sıkıntı burada. O zaman bu yarın böyle gider gider hiç bir şey sorgulanmadıkça diktatörlüğe geçeriz. Niye bugün TÜSİAD üyeleri hakarete maruz kalabiliyor. Çünkü hepsi de biliyorlar ki Başbakan’ın iki dudağından çıkacak laf her şeyi değiştirebilir. İşte başbakan bunu keşfetti. Bir talimat ile koca bir şirketi batırabilirsin.
HABUR OLAYI HALKTA TRAVMA YARATTI SANIYORDUM, YARATMAMIŞ! APO’YU ÇIKARSALAR BU MİLLETTEN SES ÇIKMAZ!
Bunu tüm iktidarlar yapamaz mı? Sadece AKP’ye özgü bir durum mu?
Bu gücü eskiden kullanmıyorlardı. Eskiden biraz denetimli kullanılıyordu. Ben 35 yıllık gazeteciyim kaç başbakan gördüm. Hepsinin baskı yöntemlerini biliyoruz. Özal da yapardı ama bir yere kadar yapardı. Senin bir burnunu sürter bir sıkıntıya sokar ondan sonra düzeltirdi. Bugünkü iktidar ile öyle bir şans yok. Bugün hükümetle iyi geçinirsem, onun suyuna gidersem bana iyi davranır gibi bir şey yok. Sıkıntı orada. Yapmıyor, onun içinde söylüyor, siz eskiden al takke ver külahtınız diye. İşte ben ülkenin bu yüzden daha diktatoryal bir yapıya gittiğini hissediyorum. Yan demokrasi araç gibi de değil tamamen soft. Demokrasi diyorum; her şey demokrasi. Türban da demokrasi, Kürt olayı da demokrasi, bankacılık düzeni de demokrasi, medya da demokrasi. Bakın şimdi medya, medya diyoruz. El insaf bugün AKP’nin yanında yer alan ‘evet’çi medya bir, çok rahat evet kampanyası yaptı, iki muhalefeti sadece eleştirel haber olarak verdi. Belli gazete ve televizyonlarda Kılıçdaroğlu’nun herhangi bir yerdeki konuşmasını salt haber olarak izleyemedik. Ya altında “hüsrana uğradı” ya “protesto edildi” ya da “hadi bakalım türbanı nasıl çözeceksin” gibi verildi. Ama kızdıkları benim de içinde bulunduğum medyaya bakarsan evet diyen siyasi görüşle ilgili tek satır eleştiri çıkmadı. Başbakan’ın bilmem neredeki mitingi kocaman fotoğrafı ile ne söylüyorsa öyle çıktı aynı şekilde muhalefet de çıktı. İşte aradaki fark bu.
Siz referandum tahmininizi açıklamıştınız ama tutmadı. Bu konuda da eleştirildiniz. Bunlara yorumunuz ne olur?
Burada maç yapmıyoruz. Ben kendi siyasi görüşlerimi, tahmin ve temennilerimi çok açık bir şekilde söyledim. Ben oraya buraya oynamadım. Pek çok kişi tavrını koymadı. Karşı çıkmıyorum, keşke ben de öyle yapsaydım dediğim anlar oldu. Çünkü durup dururken “gördün mü dümbük “ şeklinde konuştular, mesajlar gönderdiler.
Nerede hata yaptınız? Öngörünüz nerede şaştı size göre?
Açıkçası ben bu sonucu beklemiyordum. Ben Habur olayının halkta bir travma yarattığını düşünüyordum, yaratmamış. Sen Apo’yu çıkarsan da ses etmeyecek bu millet belli. İki 42’yi sakın azımsamayın. Çünkü bütün üretkenlik, yaratıcılık orada, bilgi orada, sanat orada, eğitim orada, kültür orada. Şimdi bakın dağdaki çobanla profesörün oyu eşit olabilir ama eşit değil. Türkiye’ye yaptıkları katkılar konusunda eşit değiller. İşte burada sistem bütün böyle olanları bir yere konsolide etti. O zaman da halkın iradesi diyorsun, peki çek o yüzde 42’yi yap ondan sonra TOKİ binalarını. O bilgi var mı? Bunu toplumsal olarak söylüyorum, kişisel olarak değil.
BİZ ÖTEKİLEŞTİRMEDİK, ONLAR YANIMIZA GELMEDİ!
Evet cephesi tamamen cahil ve birikimsiz mi yani?
Değil tabii. Bütün evet’çiler zır cahil diye bir şey yok ama oy veren yerlerin haritasına baktığım zaman rakamsal olarak ortada. Oranlar ortada. Bugün en çok evet çıkan yer toplam içinde eğitim düzeyi en düşük olan yerler, toplam içinde gelir düzeyi en düşük olan yerler. Bireyselleştirildiğin zaman değişik bir tablo çıkıyor ortaya çünkü bugün Ağrı’da da Amerika’da eğitim görmüş, belli konularda uzmanlaşmış, ustalaşmış insanlar var. Bunlar birey. Aynı şekilde hayır verenlerin içinde de zır cahil, duyarsız, bilgisiz insanlar var. Ama toplumsal baktığımızda Ağrı’ya gittiğim zaman oradaki eğitim düzeyi Aydın ile farklıdır.
Peki, bu yaklaşımlarınızdan diğer kesim de yüzde 42 için bu evet’çilerin tuzu kuru diyemez mi?
Ama neden tuzu kuru? Bakın tuzu kuru şudur: bir sorun karşısında kendi bulunduğu konumu iyi olduğu için yani aynı zamanda tuzu kuru=duyarsız. Hayır oyu verenlerin toplumsal olarak tuzu kuru, duyarsız diyemezsin. Bugün mesela Fazıl Say nasıl tuzu kuru olabilir? Adam konserden konsere gidiyor. Fikir üretiyor, eser üretiyor, Türkiye’yi tanıtmaya çalışıyor, burada politik mücadele veriyor. Bunların tuzu kurulukla ne alakası var? Ya da Can Ataklı her gün yazıyor nasıl tuzu kuru olabilir?
Ekonomik açıdan belki…
İşte bütün problem işte burada; ben senden çok kazanıyorum sen bana tuzu kuru muamelesi yapıyorsun . İşte ötekileştirme bu. Ben bugüne kadar eğitim düzeyi düşük, kültür düzeyi düşük, bilgisi az, ekonomik olarak da zorda olan adamı “öteki aman benim yanıma sokulmasın” diye uzaklaştırmadım. O gelmedi. Bazı şeylere toplumsal olarak direnişler oluyor . Bu ülke 1923’de kuruldu büyük bir eğitim hamlesi başlattı ama adam sürdürmek istemiyor. Bazen televizyonda da söylüyorum yaşı tutanlar bilir 1980’lere kadar bu ülkede önemli bir toplumsal kesim kızlarını okula göndermiyordu. İlkokul mecbur olduğu için gönderip ondan sonra okutmuyorlardı. Neden çünkü inanıyordu ki kadın zaten çalışmamalı , toplum içinde yeri yok. Kız çocuklarını okutmadılar. aradan yüz akları çıktı. Bir Suna Kan çıktı bu ülkede bir Elif Şafak çıktı. Buna rağmen oldu ama direniş vardı. Şöyle denildi: Cumhuriyet elit bir kesim oluşturdu. Hayır, elitleştirmeye çalıştı insanları. Ama sen direndin, kızını gönderdin, oğlunu gönderdin tarlada çalışacak diye, kıra bağlandın. Bu devlet çok haklı, halk nankörlük etti anlamında değil. Bazı şeyler karşılıklıdır. Sen de onu iyi anlatamadın. Eğitim insanı özgürleştirir, özgürleşen insan soru sormaya başlar, soru soran insan egemeni rahatsız eder… Sorun burada. Neden din baskısı uyguluyor, soru sormayasın diye. İşte bu zihniyet senin kafana sokarlarsa sen toplumsal olaylarda da, bilimsel olaylarda da, kültürel olaylarda da sorgulamazsın uyarsın. İşte son referandum da benim gördüğüm kadarıyla uymadır.
AKP MHP’Yİ BARAJ ALTINDA BIRAKMAK İÇİN KAMPANYA BAŞLATTI!
Tüm bu tabloya bakarsak bir sonraki seçimler size ne diyor?
Bugün itibari ile bakarsak AKP tekrardan tek başına iktidara gelebilir ancak şunu unutmayalım bu ikili bir seçimdi. O mu bu mu şeklindeki seçimlerde kalabalıkları tam olarak neyin etkilediğini çözmememiz zor. Birinde insanlar daha kaygısız “ya kardeşim anayasa değişikliği, öyle de değişecek, böyle de” diyerek evet deyip geçtiler. Sonra herkesin kendine bulduğu bir şey var. Şu anki görünüş AKP’nin bir sonraki seçimlerde de tek başına iktidar olma ihtimalini kuvvetlendirdi ama şöyle bir gerçek de var yüzde 42’de CHP’nin ciddi bir kemik oyu olduğunu görüyorum. Hem de ben bunun öyle 23-24 olduğunu da zannetmiyorum. Daha yüksek olduğuna inanıyorum. Ve özellikle Kılıçdaroğlu’nun gelmesiyle CHP’ye oy verilebilir, biz bu iktidarı devirebiliriz havası var. CHP’yi şu anda 28-30 bandında görürsek, bu seçim kampanyasıyla beraber 32-33’lere çıkabilir. Zaten bunun üzerine çıktığında tek başına iktidar olma şansı zorlanıyor. Burada son zamanlarda neden MHP’ye bu kadar yoğun eleştiri ve hakaretler var? Bunlara bakıyorum hep AKP ve yandaşı kökenli bunlar amaçları MHP’nin baraj altında kalması. Eğer MHP baraj altında kalırsa CHP 38 de alsa AKP tek başına iktidar. Olay bu. CHP’yi 32- 33 bandından kabul edersek, MHP’nin en az 12-13 alması lazım, o zaman yüzde 47-48 oluyor. Burada BDP’nin, SP’nin ve DP’nin ve de diğer küçük partilerin çektiği oylarıyla AKP 30 küsurlarda kalır. O zaman bir tek başına iktidar olamaz. Onun için hesabı yaparken bu 57 aldı bunun 45’i bundadır derse birileri yanılır. Ama tabii burada MHP’nin tabanını tekrar koruması lazım. Ve bana kalırsa Devlet bey bozulmasın, kırılmasın ama CHP’deki gibi orada da bir genel başkan değişimi olmasında fayda var. Bir de tabi şu var; bir iktidarın bu kadar güçlenmemesi gerektiğine inanıyorum. İçinde ben de olsam bir iktidar böyle 3 dönem 4 dönem devamlı oyunun artırarak kaldığında da diktatoryal bir hava oluyor. Şunu unutmamak lazım; diktatörlükler çok kötüdür deriz falan ama her diktatörlüğün arkasında yüzde 50 halk desteği vardır. Filmlerde gördüğümüz gibi diktatörler etraflarında korumalarıyla halktan haraç kesmiyorlar. O halkın da yarıdan fazlası arkasında. Zaten halkın yarısından fazlasını arkasına almayan bir adam diktatörlük yapamaz.
BÜTÜN BENLİĞİMLE HAYIR İÇİN ÇALIŞTIM CHP’DE BİR KİŞİ BİLE ARAMADI, CHP PARTİ FALAN DEĞİL!
Siz hayır verilmesini de hayır cephensin lideri Kılıçdaroğlu’nu da çok desteklediniz. Ama şu an kendi bile hayır diyememiş bir Kılıçdaroğlu tablosu var. Siz Kılıçdaroğlu’nun oy kullanamamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok insani bir durum. Partinin hatası var burada çünkü bazı konumda olan adamlar nüfus cüzdanımı kaybettim sabah erken kaldırın da nüfus müdürlüğüne gideyim demezler. Kılıçdaroğlu bu durumda çok yeni. Tamam, geçmişine baktığımız zaman grup başkanvekilliği yaptı, başkan yardımcılığı falan var ama biraz devlet memurluğundan gelen, kendi işini kendi yapan ancak devlet işlerini yanındakilere yaptıran bir alışkanlığı var. Bence CHP’deki en büyük eksiklik şu; CHP’de komisyonlar var. Hayır genel merkezde birimler olmalı. Mesela gazetede bir haber mi çıktı gidip dibine kadar bunu araştıracak ilgilenecek birimler olmalı. Hayır broşürleri bastırmak iletişim değil, birebir gideceksin. Tayyip Erdoğan yapıyor, rahmetli Turgut Özal da yapardı. Ama Kılıçdaroğlu’nda yok. Mesela çok açık yüreklilikle söyleyeyim; ben bütün benliğimi ve kişiliğimi de ortaya koyarak hayır konusunda irade beyanında bulunmuştum. Koca partiden bir kişi aramaz mı? Bir mitinge de davet edemez misin? Bu kadar mı acizsin? Bu durumda söylüyorum, sen parti falan değilsin, refleks yok çünkü. Yazı yazıyorum cevap yok. İkinci gün biraz daha sert yazıyorum bunlar parti değiller demek ki cevap bile veremiyorlar diye mecburen arıyorlar. Ben köşe yazarıyım bana cevap vereceksin havasında değilim ama en azından hoş tut be kardeşim. Ama onlar ne yapıyor, genellikle daha karşı bir zihniyet var. Taraf gazetesine manşet olmak daha çok hoşlarına gidiyor. Olmaz. Kılıçdaroğlu’nun hiç mi vakti olmadı İstanbul’a geldiğinde Can bey’e hiç yoktan bir merhaba desin. Çünkü ben hakikaten olağan üstü bir güçle kendi kişiliğimi koydum ortaya.
KİMSENİN ÇANTASINDA KEKLİK DEĞİLİM!
Aslında Kılıçdaroğlu yerel muhabirlerin bile telefonuna çıkıp onlarla ilgilenen birisi. Burada acaba nasıl olsa Can Ataklı’nın fikirleri bir şekilde CHP ile uyuşuyor. Onu aramasam da sormasam da o elde diye mi düşünüyor.
Kılıçdaroğlu ilgileniyor ama partiden aramıyorlar. Orada bir adam tek başına koca bir parti gibi çalışıyor. Ha eldeki kuş mantığı ile de bakıyorlarsa eğer sen en büyük darbeyi beklemediğin yerden yersin. Ha ben bunu tehdit anlamıyla intikam alırım manasında söylemiyorum ama geçmişe baktığımız zaman kimse çantada keklik değil. Hepimiz düşünen insanlarız. Ben neden soldayım diyorum? Düşündüğüme, fikir ürettiğime, fikrin de ötesinde eylem ürettiğime inanıyorum. O zaman ben hiç kimsenin çantasında keklik değilim. Bugün bunu doğru gördüğüm için, sen de orada olduğun için ben senden gibi görünüyorum. Neden çünkü sen siyasi bir hareketsin, beni sana yakıştırıyorlar, ben orada değilim. Çünkü ben düşünen adamım. Yarın soracağım, şu an elim gitmiyor mesela bir tane sordum cevap vermediler, bir tane daha sorduğumda mecburen yanıt geldi. Diyorum ki şu kadar sandığı kontrol etmişler bu kadar oy saymışlar, burada bir hile hurda olmadığı da çıkıyor. Hani herkesin bir endişesi var ya bunlar yine bir şey yaptılar diye, hayır olmadığı ortada.
YARIN…
“ULUSALCI YA DA MİLLİYETÇİ DEĞİLİM!”
SANSÜR GAZETECİLİĞİ BİTİRDİ Mİ?
ATAKLI’NIN YAZILARI SANSÜRLENDİ Mİ?
“İŞSİZ KALINCA HER ŞEYİMİ KAYBETTİM, HALA BORÇ KAPATIYORUM”
AKP’NİN SIKI MUHALİFİ ATAAKLI GÖKÇEK’İN KANALINDA NE YAPIYOR?
HABERTÜRK’TEKİ PROGRAMI AHMET TEZCAN KAVGASI YÜZÜNDEN Mİ BİTTİ?
AHMET TEZCAN İLE İLGİLİ NE SÖYLEDİ? TEZCAN İLE KÜSTÜLER Mİ?
YAZARLARIN KENDİSİNE KARŞI BELDEN AŞAĞI SALDIRILARINA KARŞI NE DİYOR?
“YANDAŞ MEDYADA FİKİR YAZISI OKUYAMIYORUM! BAŞBAKAN KONUŞMAZSA HEPSİNİN KÖŞELERİ BOŞ!”
HANGİ KURUM ATAKLI’NIN ARAZİSİNE EL KOYDU?
ATAKLI NEDEN AİHM’DE?
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...