Medya savaşları medya tarihi kadar eskidir. Savaş zaman zaman belaltına iner, zaman zaman kafa göz kırar, zaman zaman uzlaşma sağlanmış gibi görünüp alçak irtifada seyreder ama kural değişmez: Medya medyanın kurdudur. Patronlar rakip patronların elini zayıflattıkça kendi elleri güçlenecek diye düşünürler. Ki öyle de olmuştur.
AKP ile başlayan son dönem birçok şey gibi medya savaşlarının da yapısını değiştirdi. Daha önce lokal çıkarlar/enstrümanlar ve siyaset dışı konular üzerinden oluşan cepheler/cephaneler bu yeni dönemde ikiye ayrıldı: AKP yandaşları ve diğerleri. Patronlar farklı olsa da bir grup, iktidar arkasında mevzilendi, yine aynı şekilde patronlar farklı olsa da diğer grup kendini “yandaş olmayan medya” olarak konumladı.
Bu konumlama toplumsal kamplaşmaya birebir uygundu. (ya da toplumsal kamplaşmanın sebeplerinden biri mi?) Öyle ya, AKP’nin ezici bir tahakkümü ve karşısında AKP’yi alaşağı etmek için en uzlaşmaz ve birleşmez denen grupların bile bir arada olduğunu gördüğümüz bir dönemdi bu.
Kamplar bu kadar sert ve net, hatlar bu kadar belirgindi ama yolunda gitmeyen bir şeyler vardı.
Gazete tirajları önceden nasılsa şimdi de aynıydı. Zaman’ın aboneye dayalı ve birçoklarınca şüpheli birinciliği yine devam ediyor, ucuz magazin haberlerinden başka bir şey yazmayan Posta yine bayii satışına göre en çok satan gazete oluyor, sıralamada daha önce de olduğu gibi Hürriyet ve Sabah peş peşe geliyordu.
Ve gazete Habertürk. Milyonlarca dolarlık yatırım, benzersiz baskı kalitesi, 5 gazeteye bedel ekleri, dönem dönem verilen promosyonlar ve Serdar Turgut’tan Bekir Coşkun’a, Fatih Altaylı’dan Umur Talu’ya geniş yazar kadrosu. Ama tüm bunlara rağmen 300 bini bulamayan ve isminden başka hiçbir anlamı kalmayan Sabah’ı bile geçemedi.
Derken tüm bu eski ve yeni devler arasına sessiz sedasız bir oyuncu daha girdi; Sözcü Gazetesi. Habertürk’ün bir eki kadar sayfası olan, Emin Çölaşan’dan başka süper şöhretli yazarı olmayan, televizyon, internet sitesi desteği olmayan Sözcü.
Habertürk 248 binlerde seyrederken Sözcü 231 binlere dayandı. Şu açık ki böyle giderse Habertürk’ü geçecek ve sabah’ın ensesine yapışacak.
Peki, neydi bunun tılsımı?
İşte tam da burada ilk başta değindiğimiz kamplaşmayı anımsamak lazım. AKP yandaşı medya kayıtsız görevini yapıyor. Ama diğer cephede kalanlar bir yandan muhalif tavır alırken bir yandan gaz almayı ihmal etmiyor. Patronların yığınla işi var ve dolayısı ile siyasi iktidara göbekten bağlılar.
Ama sözcü örneği gösterdi ki özellikle bu dönemde ne şiş yansın ne kebap gazeteciliği bir yere kadar. Mesela istediğiniz kadar kaliteli gazete çıkarın eğer bir Emin Çölaşan muhalefetinden korkup yaptığınız sözleşmeyi bozuyorsanız kalitenizle bir yere kadar satıyorsunuz.
Okur bu dönemde ruh istiyor. Katıksız bir ruh. Muhalefetse katıksız muhalefet. Direnişse katıksız direniş. Tepkiyse, en hard tepki.
Sözcü işte tam da bu damarı yakaladı ve birkaç sayfalık gazeteye bu ruhu verip en büyükler arasına girdi.
Hepimizin Başbakan Erdoğan’ın “Tarafsız olan bertaraf olur” sözüne tepki gösterdiğimiz bir ortamda Sözcü’nün yükselişi aslında Başbakan Erdoğan’ın sözlerinin bir doğrulaması tersten. Tarafsız görünmeye çalışan gazeteler bertaraf olmak üzere.
Bu; iyi mi? Nereden baktığınıza bağlı. Ama iyi ya da kötü, durum budur.